Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Basına yönelik baskı...

Silivri'deki Kumpas davalarının duruşmalarında "hayatın olağan akışına aykırı" sözü siyasi literatürümüze kazandırılmıştı. Meşhur Ergenekon Davası'nda öyle gizli tanıklar vardı ki (bunların ipliği daha sonra pazara çıktı) anlattıkları hayal mahsulü konulara inanmak mümkün değildi. Ama aralarında şizofreni hastaları, kiralık katiller, ırz düşmanları, tecavüzcü sapıklar dahil bir yığın müptezelin ifadelerinden iddianameler çıkarılıp, mahkeme heyetinin gerekçeli kararında bu deli saçmaları yer buldu. Hukuk tarihine kara leke olarak geçen söz konusu iddianameleri yazan savcılar, kararı veren hakimler, onayan Yargıtay üyeleri bugün ya firarda ya da hapiste... Büyük acılara, ölümlere, istikballerin sönmesine sebep olan o mahkemelerden ders alınacağını zannederken bugün benzeri saçmalıklarla karşılaşacağımızı hiç düşünmüyorduk. Ancak burası Türkiye...

***

Türkiye denince, canım memleketimde dünden bugüne, bugünden yarına nelerin olabileceğini kestirmek mümkün değil. Dün Ergenekon çuvalına bir birine benzemeyenleri atıp hayali çeteler yaratıldı. Hayatları boyunca bir araya gelmemiş subayları Balyoz kumpası ile darbecilikle itham ederken 15 Temmuz darbe girişiminin yolunu açtılar. İki yanlıştan bir doğru çıkarma gayreti bugün de tekrarlanıyor. İşin kolayına kaçılarak vara yoğa FETÖ damgası vurulup faşist düzenin taşları döşeniyor. Üstelik hayatlarının önemli bölümünü FETÖ ile mücadeleye adamış insanlara sürülüyor bu kara...

Yargının siyasallaşması ile cadı avına, intikama yönelen baskı operasyonlarında verilen gözaltı ve tutuklama kararları öylesine özensiz ki ne kararı veren savcı ne de uygulayan kolluk söz konusu kişinin kim olduğunu biliyor. Çoğunda Geogle arama motoruna girip, kimmiş bu diye soruşturmuyorlar bile. Başına gelmeyenin hoşuna gelirmiş. Kamuoyunda ısrarla saklanan ya da algı operasyonları ile farklı gösterilen uygulamalara bizzat muhatap olduğum için "hayatın olağan akışına aykırı" hadiselerle ilgili bir çırpıda yüzlerce vakayı sıralayabilirim. Önce başımdan geçen 7 Eylül gözaltısını hatırlatayım. 1982 yılından bu yana FETÖ ile mücadele edip, 5 kitap, binlerce makale yaz. Üstelik 15 Temmuz'dan iki yıl önce televizyonda, İmamların Öcü adlı kitabımda FETÖ'nün darbe yapacağını yaz. Ardından "FETÖ adına bir siyasi partiye sızmaya kalkışmaktan" gözaltına alın... Dosya halen açık tutulduğu için detaya girmeyeceğim. Demokles'in Kılıcı misali başımızda sallanıyor.

Aralarında Hikmet Çetinkaya gibi ilk FETÖ tehlikesine dikkat çeken, Kadri Gürsel vari FETÖ'nün amaçlarını faşeden yazarlar bu defa "FETÖ üyesi olmamakla beraber, FETÖ'nün amaçlarına yardım" iddiasıyla 200 günü aşkın süredir hapiste tutuluyor.

Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını korkusuzca yıllarca takip edip, yazan, yorumlayan Yeniçağ gazetesinden sonra Cumhuriyet ve ardından Sözcü'ye operasyon. Özellikle Balyoz kumpasında Sözcü'de Emin Çölaşan ve Saygı Öztürk'e yüzlerce mektup ve belgeyi bizzat ulaştırdım. Büyük bölümünü de yayınladılar. AKP'nin iktidarında basına yapılan baskılar sonucu işlerine son verilen gazeteci ve yazarların sığınma limanıdır Sözcü... Yayın çizgisini sever ya da sevmezsiniz. Ama Sözcü'den FETÖ çıkarmak kelimenin tam anlamı ile hayatın olağan akışına aykırıdır. Kısa sürede Türkiye'de en çok satan üçüncü gazete seviyesine yükselen Sözcü'nün muhalif yayını gazetecilik mesleğinin gereğini yerine getirmekten öteye gitmez! Dün Yeniçağ ve Cumhuriyet'e, bugün Sözcü'ye yönelik girişimler yarın, öbür gün basındaki diğer muhalif mecralara uzanabilir. Olağanüstü Hal ile sınırsızca askıya alınan hukuksuzluğa çeşitli sebeplerle boyun eğenler, sessizliğe bürünerek basın özgürlüğünün çiğnenmesini görmezden gelenler unutmasın ki günün birinde sıra onlara da gelecek! Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yazar ve yöneticilerinin derhal tahliye edilmelerini, Sözcü'deki gözaltında tutulanların serbest bırakılmalarını talep etmek gazetecilik değil insanlık borcu ve sorumluluğudur. Açıkça haykıramayanlar öksürsün, hapşırsın bari...

Yazarın Diğer Yazıları