"Başın düşerse dara, Ombudsmanı ara"...

Yaşamımızın her alanında OHAL var!.. Gündem çok sıkıcı ve daraltıcı... Maddelendirmeyi siz yapın!..

İşte bu ahval ve şerait içinde dün Ankara'da Kamu Denetçiliği Kurumu'nun (Ombudsmanlık) Kamu Başdenetçiliğine (Ombudsman) seçilen Şeref Malkoç ile kahvaltılı basın temsilcileriyle tanışma toplantısında buluştuk. Malkoç'u uzun yıllardır tanıyan bir gazeteciyim. Samimidir. İçindekini dışarıya çok rahat konuşur.

Başkent Ankara'da herkesin gözü kulağı anayasa değişikliği paketinin oylamalarında. Şeref Malkoç, toplantının başında genel değerlendirme yaparken kullandığı şu cümleler çok dikkatimi çekti;

"Önümüzdeki süreçte yeni bir döneme giriliyor. Hükümet sisteminin yenilenmesi söz konusu.. TBMM çalışmalarına bakılırsa Ocak ayında Türkiye parlamenter hükümet sisteminin yerine Cumhurbaşkanlığı sistemini tartışacak. Meclis'ten geçtikten sonra halkoyuna sunulacak. Eğer bu gerçekleşirse kurumun önemi, fonksiyonları kamu ile ilgili denetimler çok daha büyük önem arz edecek."

Soru-cevap faslında Malkoç'tan bu sözlerini biraz daha açık hale getirmesini istedim. Anayasa değişikliği gerçekleşirse iş yükünün daha da mı artacağını kast edip etmediğini sordum. Şeref Malkoç şu cevabı verdi:

"Bu bir öngörü bir tahmin bunu daha fazla yorumlamak istemiyorum. Hükümet sistemi değişikliğinde idarenin daha pratikliği öne çıkacağı kanaatindeyim."

"İş yükünüz hafiflemez mi?" diye soruyu tekrarlayınca şöyle bir cevap aldık:

"Onu göreceğiz. Benimki tahmin, öngörü.. Özellikle bürokratik oligarşinin denetlenmesi ve kamu hizmetlerinin daha sağlıklı yürümesi açısından etkin hale geleceğimize inanıyorum. Bu yılki müracaatlar 5 bin civarındaysa öyle zannediyorum ki 2017 sonuna doğru belki iki katına belki daha fazlasına çıkacak."

Ombudsmanlığın yetkileri Cumhurbaşkanı kararnamelerini denetlemelerine kapalı. Yeni anayasa değişikliği paketi kapsamında ne oluru sorunca da Malkoç ortadan konuştu:

"Elbette anayasa değişikliği olduğunda parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiğinde Cumhurbaşkanlığının denetlenebilirliği Meclis tarafından veya yargı tarafından anayasanın kapsamında düzenlenecektir. Ama bu nasıl düzenlenecek bunu hep beraber göreceğiz."

Kamudan ihraçlar

Peki, Ombudsmanlık darbe girişiminin ardından kamudaki tasfiyelerle ilgilenebiliyor mu? Ombudsmanın cevabı:

"Yasada kurumun hangi konulara bakacağı açık ve net yazılmış. Bunlardan bir tanesi; yargıya intikal eden konulara biz bakamıyoruz.

İkincisi; TSK'nın askeri faaliyetleri ile ilgili. Örneğin, TSK, El Bab operasyonları yapıyor. Bu operasyon yapılsın mı yapılmasın mı? Biz bakamıyoruz. Ama El Bab operasyonu esnasında komutanın askerlerine karşı tutum ve davranışlarını inceleyebiliyoruz.

Üçüncü bakamadığımız konu da Sayın Cumhurbaşkanımızın kararları.

TBMM yasama faaliyetleri, bu konu kapsamına giren konulara bakamıyoruz.

Kamuda açığa alınan veya görevine son verilen arkadaşlarla ilgili farklı yöntemler izlenmiştir. Bunlardan bir tanesi KHK'lar. Şimdi KHK'lar yasama faaliyetleri kapsamına dahil oluyor. Dolayısıyla bunlara bakamıyoruz. Ancak kurumlar idari kararlarla açığa alıyorsa görevine son veriyorsa bunlarla ilgili müracaatlar var bunları değerlendireceğiz."

Anayasa değişikliği oylamalarında, anayasaya aykırı olarak kullanılan açık oy konusunda Ombdusman'a bir görev düşüyor mu sorusuna aldığımız cevap da ilginçti;

"Yasa koyucu bize bu yetkiyi vermemiştir. Durumdan vazife çıkaramayız..."

4 yıllık hedefler

Ombudsmanlık müessesinin kurulmasının üzerinden 4 yıl geçti. Tanınırlılık hâlâ en büyük sorunları. Şeref Malkoç, anket yaptırdıklarını toplumun yüzde 75'inin adlarını dahi duymadığını anlattı. Kamusal alanda sorunların pik yaptığı Türkiye'de garip bir tablo!..

Kamu Başdenetçisinin 4 yıllık hedef planlaması ise şöyle:

"Birincisi; vatandaşın veya yabancıların illa vatandaş olmak gerekmiyor herhangi bir ülkenin vatandaşı da vatansız da olabilir; hak arama kültürünü yaygınlaştırmak.

İdarenin hizmet kalitesindeki standardını yükseltmek.

Kamuda görev yapan arkadaşlara, idarecilere yol göstermek. Karşılıklı diyaloglarla onların önünü açmak.

Kısacası, insan haklarına saygının geliştirilmesi, hukukun üstünlüğünün Türkiye'de daha yerleştirilmesi. Kamunun mevcut denetleme mekanizmalarının yanı sıra vatandaş üzerinden kurum aracılığıyla daha denetlenir hale gelmesi ve şeffaflığın yaygınlaştırılması."

4 yılda 21 bin müracaat yapılmış Kamu Denetçiliği Kurumu'na. Şikayetlerin yüzde 30'u kamu görevlilerden gelmiş!..

Sohbet toplantısında hukukçu kimliğini ön planda tutan Şeref Malkoç, manidar bir tespit yaptı;

"Kendi hakkını hukukunu aramayan bir toplumun doğruyu, hakkı hukuku bulabilmesi zordur. Bu eksiklikler ve noksanlıklar var. Ama biz toplumda hak arama kültürünü yaygınlaştırırsak, haksızlık yapanları toplum nezdinde ister tavsiye kararları ile ister başka unsurlarla yanlış yaptığını, kamuoyu nezdinde onların haksızlıklarını yüzüne vurursak...

Önemli olan toplumdaki ayrımcılık kültürünü ortadan kaldırmak. Bunu kaldıracak bir kültürü geliştirmemiz.. Eğer bunu kaldırabilirsek, hak aramanın yolunu teşvik edersek, bunun güzelliklerini ortaya koyarsak bu toplumun sosyolojine de yansıyacak."

Kulağa çok hoş gelen bu cümleleri dinlerken başka bir gezegene başka bir boyuta geçiyoruz hissine kapıldım!..

Şeref Malkoç'un kurumun daha çok tanınması için ön plana çıkardığı slogan, "Başın düşerse dara, Ombudsman'ı ara" kulağımda çınladı durdu. İtiraf edeyim! "Nasıl" ve "İlerisi için biz vatandaşlara nasıl bir güvence vereceksiniz" gibi aklımdan 1 milyon baloncuk halde geçen soruları sormaya cesaret edemedim!..

Yazarın Diğer Yazıları