BASIN!..
Girin TDK sözlüğüne, kelime anlamı olarak ne yazar?...
Basın; Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda çıkan yazılı yayınların bütünü, matbuat.
Günümüz dünyasında "basın" denince yukarıdaki tanıma, televizyon, radyo ve internet mecrasındaki tüm kanalları da dahil ediyoruz. Aynı zamanda bu sektörde çalışanları!..
Bizim, bir de bir zamanlar almak için uğruna ne fedakarlıklara katlandığımız sarı "basın" kartımız vardı. İlk cebime koyduğum gün, istihbarat şefimden yediğim tatlı tokattan sonra yaşadığım o büyük mutluluğu sayfalarca yazsam sizlere anlatamam. Şimdi, o sarı "basın" kartları mavileşti... Hafif de kenarından pembeleştirerek!... "Basın" kartı alma kriterleri, gazetecileri fişleyen, hedef gösteren ünlü (!) SETA üzerinden saraya bağlandı... Aslında "basın" kartının renginden önce çok daha mühim bir değişiklik yapıldı. Tanımı değiştirildi. Yine, "basın" diye yazılıp "basın" diye okunuyor ama "basın" denilince farklı anlaşılıp farklı muameleler yapılıyor...
Önce, havuz oldu...
Havuz dışında kalanlar için "basın" denilince manası çok derinleşti;
Kafasını, gözünü bir güzel kırın...
Asılsız suçlamalarla ve iftiralarla mahkemelerde süründürün...
Kodese tıkın ...
İşinden edin... Bir daha bu meslekte çalışmasın diye ilgili tüm mercilere telkin ve tavsiyelerde bulunun...
Çoluğunun çocuğunun aç kalması için ne gerekiyorsa yapın...
Hayat damarlarını tamamıyla kesin...
Görmez, konuşamaz, yazamaz hale getirin...
Eğer aklı başına gelirde yalar hale gelirse belki bir güzellik edilir...
Akıllanmazsa düşman, hain ilan edilir...
Yani;
"Basın", her neresine denk gelirse!..
Böyle olduk işte... "Yeni Türkiye"de kafamıza, gözümüze, kalbimize, dilimize, kulağımıza, kolumuza, bacağımıza.... Nereye denk getirebilirlerse "basın"ıyorlar!...
Acımasızca... Vahşice... Kanunları, hukuku hiçe sayarak hatta kendilerine göre uyarlatarak... Ve de KALLEŞÇE...
Yılların habercisiyim... Türkiye'de ilk haber kanalının kurucularındanım... Çok emek verdik gerçek tarafsız haberciliğin tutması için... Bilmediğiniz bedeller ödedik!.. Başarmıştık... Geride kaldı!.. Havuza dahil edildikten sonra haber kanallarını izlemekten tiksinir hale geldim. "RS FM" diye bir haber radyosu kuruldu. Bu mesleği namusu ile yapanlar için iyi bir fırsattı... Ben ve benim gibiler biraz soluk almıştık. Arabamdaki radyoyu hemen RS FM'in frekansına ayarlamıştım. Sabahları, sevgili Zafer Arapkirli'nin hazırlayıp başarı ile sunduğu programı büroma gelmeden fırsat buldukça dinliyordum. Gündem takibi için çok faydalanıyordum. Aynı zaman da sevgili Yavuz Oğan'ın hazırlayıp sunduğu programları da farklı görüşlere yer vermesi, dünya ve ülke nabzını çok iyi tutması açısından kaçırmadan dinlemeye çalışıyordum. Çok başarılı, tarafsız habercilik yapıyorlardı.
Azledilen Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu programa çıkardılar diye, Radyo Sputnik'teki (RS FM) programlarına son verildi. Halbuki, Yavuz Oğan, İsmail Saymaz ve Akif Beki, o programı RS FM'de değil kendi Youtube kanallarında yapmışlardı. Zafer Arapkirli'nin programla herhangi bir alakası yoktu ama o da kovuldu!..
Ünlü SETA raporunda, söz konusu gazeteciler, Türkiye aleyhine faaliyet gösteren yabancı yayın kuruluşlarında çalıştırılan vatan haini gazeteciler olarak suçlanmıştı. Bir telefonla kendilerini kapının önünde buldular. Neden?.. Suçları, Pelikancıların başını yediği, yeni parti kurma çalışmaları yapan ve kendini ifade etmek için bir mecra arayan ve "basın"ı "basın" yapan bu iktidarın bir zamanlar en önemli paydaşı olan Ahmet Davutoğlu'na kendini anlatma imkanı vermeleriydi. O gazeteciler, Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı, Başbakan olduğu dönemlerde temsil ettiği bu iktidar tarafından işlerinden kovdurulmuştu!.. O programı takip etmiştim. Yalamadan, yıkamadan gazeteci gibi yapmışlardı. Ellerinde tutuşturulan metin olmadan akla gelebilecek her soruyu Ahmet Davutoğlu'na yöneltmişlerdi. Davutoğlu'nun çook geç kalmasına rağmen söyledikleri herhalde birilerinin fena halde canını yakmış olmalı. Youtube kanalına bile tahammül edemediler. Rusya orijinli kanalı, "bu adamları kovmazsanız, S-400 alımına son veririz" diye mi tehdit ettiler. Doğru söylüyor diye işinden gücünden edilen ve gazetecilik mücadelesini evinden, arkadaşının ofis odasından Youtube vasıtasıyla sürdüren onlarca meslektaşımız var. Biliyorum, çok takip ediliyorlar. "Basın" sırası onlara da gelecek herhalde!..
Abdullah Gül, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu... Geçmişte yaptıklarınızdan, ortak olduğunuz günahlardan dolayı ne hissediyorsunuz?.. Mutlu musunuz?.. Eski yediğiniz hurmaları hatırlıyor musunuz?.. "Gün gelir size de lazım olur. Bırakın şu medya patronları arayıp şikayet etme işlerini" dememiş miydim?..
"Basın" beyler "basın!..
Bakalım nereye kadar?...
Eyy, değerli milletimin değerli survayvır ve de A haber izleyicileri, sadece bizlere "basın"mıyorlar. Gün gelecek, sizlere de çok lazım olacak "basın"!..
Tercihiniz hangisinden yana?..