Başak'ın çığlığı olur musunuz?
Başak Saral, 16-17 yaşlarında bir "çocuk".
İşitme engelli, konuşamıyor, aynı zamanda otistik.
Başak, 1 Mayıs'tan yani geçtiğimiz çarşambadan bu yana kayıp.
Ailesi, ilk andan itibaren ne kadar ilgili, yetkili kişi, kurum, merci varsa bilgilendirdi. Sosyal medyanın her alanında çok geniş bir kampanya başlatıldı; hepimiz paylaştık; gazeteciler, oyuncular, müzisyenler, sporcular; takipçi sayısı yüksek onlarca hesap… Başak'ın fotoğrafları ve görülmesi-bulunması halinde irtibat kurulabilecek telefon numaraları birkaç saat içinde milyonlarca insana ulaştı; hâlâ haber yok.
Çorlu, Önerler'deki evinden çıktıktan sonra sanki sırra kadem bastı.
***
"MOBESE'lerle ördük ana yurdu dört yandan"cılığın neticesi olarak, kapıdan dışarı burnumuzu uzatsak görülüyor da böyle durumlarda nasıl "buhar" oluveriyor bu çocuklar, nasıl bir anda "yok" oluyorlar!
Yolu illa ki birileriyle kesişmiş olmalı. Allah kötülerle karşılaştırmasın ama velev ki karşılaştırdı; o "kötüler"in yahut geride bıraktıkları herhangi bir izin yolu sonrasında illa "iyi birileri"yle kesişmiş olmalı.
Bir şüphe sahibi de mi yok?
Başak'ı görmediyse bile Allah rızası için bir "kuşku" emaresi gören, bilen, hisseden de mi yok?
Hani diyorlar ya, "çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin" diye;
Çığlık atamayacak, attığını sansa da kendi yüreğinden gayrısına duyuramayacak bir çocuktan bahsediyoruz.
Derdini anlatamayacak bir çocuktan.
"Tehlike"yi, ona çanlar çalarak yaklaşsa da duyamayacak bir çocuktan.
***
Bu köşenin devamlı takipçileri bilir; Ağrı'da kaybolan Leyla için de, Ankara'da kaybolan Eylül için de, Küçükçekmece'deki caniliğin kurbanı kız için de, "adalet"i tecelli ettirmesi gereken mahkemelerde feryatlarına "rıza" adı konulan çocuklar için de aynı şiddetle haykırdım her seferinde…
Ama bu defa canı yanan benim, bu bir sosyal sorumluluk, toplumsal vicdan yazısı değil benim şahsi feryadım; Başak, çok sevdiğim, çok, çok yakın bir dostumun yeğeni çünkü. Ailem gibi gördüğüm bir ailenin evi yanan.
Bu ülkenin hâlâ "vicdan" sahibi olduğuna inandığım insanları,
Ne olur duyun Başak'ın yerine attığım çığlığı, çığlıklarımızı!
Ne olur hiçbir şeyin "bizim başımıza gelmez" olmadığını unutmayın;
Dünya bu hızla kirlenmeye devam ettikçe, kötülüğün çemberi hepimiz için daralıyor, "sizin de başınıza gelir" bir gün illa…
Gelmesin diye cesur bir adım atın; "itiraf" da dahil buna…
Söyleyecek sözü olan varsa, polise, jandarmaya, onlara ulaşamıyorsa Başak'ın ailesine ait "0532 265 18 34" nolu telefon numaraya ulaşsın ne olur en kısa zamanda…
BİR GARİP ASKERLİK HİKAYESİ
Zaman zaman hep duyardık da konduramazdık; en azından ben konduramazdım.
Askerliğini, Ankara'da bedelli olarak yapan ve geçenlerde yemin eden aile dostumuz anlattı:
- "Bazı illerden(!)" gelenlerin bir kısmı bizimle birlikte yemin etmediler. Onlar "bayrağımızı tanımadıkları(!)" için altında yemin etmezlermiş; yukarıda bir salonda, ayrı yemin töreni yapıldı onlara -tabii yapıldıysa-. İçlerinde biri vardı, bir gün bile asker üniformasını giymedi. Biz kamuflajlarımızı giyip talim yaparken, o terlikleriyle şıpıdık şıpıdık gezerek tamamladı askerliği. Biz çileden çıktık, düşün komutanların halini.
- Böyle bir şeye nasıl izin verildi?
- İzin verilmedi ki, komutanlar defalarca uyardı. Defalarca… Ama "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" deseler, bir şikâyete bakar, inan sonunda komutanı suçlu çıkarırlar.
Bayrağı reddedeceksin, üniformayı reddedeceksin, emri reddedeceksin muhatabı olduğun komutanın, birliğin, taburun her kim/neyse onun nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni reddedeceksin, garibim "devlet" de "aman adımızı işkenceciye çıkarmasınlar", "aman şimdi bir şikâyet olmasın, tadımız kaçmasın" diye, "elalem ne der" belasına, tırnağının ucuna bile taş değmesin diye taşı çatlatacak sabır testi verecek kendisine "emanet"siniz diye! Ayaklar altına aldırmak pahasına iradesini hem de!
Bu iddialar doğruysa, merakım şu:
Değiyor mu bari?
Bu kişiler, askerlikleri bittiğinde, devletin "yumuşak karnı"nı alabildiğine sömürdüklerinde, kullandıklarında, günün sonunda devleti, ülkeyi, vatanı, milleti, sever hale geliyor mu?
"Taviz"le insan kazanılıyor mu?
Sorsan yine "faşist TC";
Ama işlerine gelince de "askerliğimi yaptım ben de"…