Barzani, Kandil ve "Evet" kampanyası
Anayasada Türk siyasetinin genleriyle oynayan bir değişiklik yapılıyor.
141 yıllık bir sistem terk ediliyor, meçhul bir akıbete doğru ülke sürükleniyor.
İnsanlardan kerameti kendinden menkul Süpermen bir Cumhurbaşkanlığı sistemi için "Evet" denilmesi isteniyor.
Cumhurbaşkanı konuşmalarında halka 'gözü kapalı "Evet" deyiniz, gerisini merak etmeyiniz' anlamına gelen sözler diyor.
Başbakan, Cumhurbaşkanına "bir değil bin Ali feda olsun" diyerek hem kendisini hem de Başbakanlığı "Evet" kampanyası için feda ediyor.
Bahçeli, "Evet" kampanyası için MHP'yi, ülkücüleri, Türk milliyetçiliğini feda ediyor.
Televizyonlar, gazeteler, rektörler, imamlar, savcılar, kaymakamlar "Evet" için temsil ettikleri kurumları ve saygınlıklarını feda ediyor.
İktidar anayasa değişikliğinin sakınca ve tehlikelerinden bahisle "Hayır" kampanyası yürüten, her türlü imkândan yoksun kesimi aşağılıyor.
Polemik, demagoji ve itham!
Anayasada "bağımsız ve tarafsız yargıdan" söz ediliyor.
Ancak tarafsız ve bağımsız yargıya atanacak yargıçların yarıya yakını Cumhurbaşkanı, yarısından fazlası da muhtemelen Cumhurbaşkanının TBMM'deki partisi tarafından atanacaktır.
Resmen bir parti tarafından atanan yargıçlar ancak FETÖ'nün atadığı yargıçlar kadar tarafsız ve bağımsız (!) olabilir.
Teorik olarak Cumhurbaşkanının işlediği suçlardan dolayı yargılanma imkânı getiriliyor ancak pratikte uygulanma şansı ortadan kaldırılıyor.
Yürütme, yasama ve yargı fiilen tek elde toplanıyor.
Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi veriliyor.
Bu yetkinin istismarını engelleyecek bir yaptırım ya da mekanizma da getirilmiyor!
Gensoru, güvenoyu, araştırma önergesi gibi kurumlar kaldırılıyor.
Milletvekillerinin sayısı artırılıyor işlevleri azaltılıyor.
TBMM, yetkisini kararname çıkaran Cumhurbaşkanıyla paylaşan, kendisi için öngörülen yasaları yapan, işlevsiz ve sembolik bir müessese haline getiriliyor.
Bu değişiklikle istismar alanı alabildiğine geniş bir iktidar etme biçimi getiriliyor.
Bu hayati değişiklikleri "Millet beş yılda bir yapılacak seçimlerde güvenoyu verir ya da gensoruyu millet verir" demagojileriyle geçiştirmek mümkün değildir.
Barzani "Evet" Öcalan "Hayır" diyor!
Böyle bir değişikliğin polemik ve demagoji üzerine kurulu tek taraflı bir kampanyaya kurban edilmesi halka ihanettir.
Bu değişikliği millete dayatanlar kampanyalarını Türk Milleti üzerinden değil PKK ve emperyalist devletler üzerinden yürütüyor.
Referandumu PKK ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılacak bir tercih gibi sunmak ihanettir.
Dahası halka anayasada yapılan değişiklikle ilgili değil de 'Almanya, Hollanda ya da ABD ile Türkiye arasında tercih yapın!' deniliyor.
Referandumu halkın önüne getirenler, halka 'Türkiye düşmanları, FETÖ "hayır" diyor o halde siz "evet" demelisiniz' diyor.
İnsanların hayatını kökten etkileyecek böyle bir değişikliğin FETÖ, Kandil ve yabancıların ne dediği üzerinden yürütmek, gerçeklerden kaçmaktır.
Kaldı ki, bunu söyleyen iktidar yetkililerinin FETÖ'yle ortaklık, PKK ile çözüm kardeşliği, ABD ile BOP eş başkanlığı yapmak gibi bir de sabıkası vardı.
Hain, bölücü, yıkıcı ve Türkiye düşmanı çevrelerin daha düne kadar AKP iktidarını öve öve yere göğe sığdıramadıklarını herkes biliyor.
AKP iktidarı, AB ile Annan Planı'na, Ermenilerle Zürih protokollerine, PKK ile çözüm sürecine "Evet" dediğinde Türkiye düşmanları tarafından alkışlanmıştı.
AKP, utanmadan Türkiye ve Türklük düşmanlarıyla "kazan-kazan" stratejisi uyguladıklarını söylemişti.
Evetçilerin gelinen aşamada bir milletin kaderini ilgilendiren anayasa değişikliğini 'Kandil ne diyor? Barzani ne diyor? Almanya ne diyor?' üzerinden yürütmesi ihanetin kendisidir.
AKP Diyarbakır Teşkilatı pankart asmış. Diyor ki: "Her evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır."
Bu durumda halk oylaması Şeyh Sait'e Fatiha okuyanlarla Nenehatuna ve Hasan Tahsin'e Fatiha okuyanlar arasında geçecek demektir.
O zaman Fatiha bilmeyenler ne yapacak?
Sahi birileri "Evet"te iş birliği yaptığı birilerine "Fatiha bilmiyorlar" dememiş miydi?