Barıştık da ne oldu?
Hikâye uzun, ama kısaca özetleyelim:
* 16 Kasım 2002'de, Erdoğan AKP Genel Başkanı sıfatıyla Yunanistan Başbakanı Simitis ile tutanaksız gizli bir görüşme yaptı. İki ülke arasındaki her meselenin ele alındığı açıklandı. Sonra hemen Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'e koştu. Schröder basına, "Erdoğan'ın Simitis'le konuştuğu her konunun takipçisi olacağım" dedi. Yunanistan, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığına, Ege'de egemenliğimize, Kıbrıs'ta KKTC'ye karşı hukuk tanımaz, saldırgan bir politika izliyor. Türkiye hep seyrediyor.
* 2003'te askerlerimizin başına çuval geçiren, 1 milyondan fazla insan öldüren işgalci güçlerin (ABD-İngiltere), Ekim 2005'te hazırladığı, ülkeyi ikiye bölen "Yeni Irak Anayasası"nı, biz de kabul ettik. Bu Anayasa ile Irak millî/üniter devleti yıkılıp, yerine iki unsurlu (Arap-Kürt), iki dilli (Arapça-Kürtçe) ve Türkmenleri azınlık yapan bir "Federasyon" kuruldu. Muhatabımız Erbil olunca, Bağdat'la aramız bozuldu, halen de iyi değil.
* Kasım 2002'de, AB ile adeta "kutsal bir aşk" yaşıyorduk. Ne istenirse; yanlış doğru, zararlı faydalı demeden yerine getiriyorduk. Hatta, "Kürt açılımını AB uyum yasaları çerçevesinde başlattığımızı" ilan ettik. Öyle ya, "100 yılın projesi" söz konusuydu! Gün geldi, aşk bitiverdi. Şimdilerde "Ey" diye başlayan, kükremelerle veryansın ediyoruz. AB'de Türk düşmanlığı tabana yayıldı; Partilerin daha çok oy alabilmek için Türk düşmanlığını istismar etmeleri sıradanlaştı.
* Mayıs 2010'da Davos'ta, "Van Münit" diyerek, yeri göğü inlettik, İsrail'e meydan okuduk. "Katil devlet" dedik. Aradan 6 sene geçti, ülkemiz büyük kayıplara uğradıktan sonra barıştık. Hem de ne pahasına? İsrail'in "gizli özür" dilediği iddiası ve tazminat ödeyeceği vaadi karşılığında; Gazze ablukasını tescil ettik. İnsani yardımları, eskiden olduğu gibi İsrail limanından yapmayı, Mavi Marmara'da katledilen insanlarımızın davalarını düşürmeyi, İsrail'in gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya göndermesini, NATO ve OECD üyeliğini onayladık.
* Nisan 2011'de, ekonomik ilişkilerimizin yoğun olduğu Libya'yı, NATO uçaklarıyla birlikte bombaladık. Çok insan öldü, Libya bölündü, rejim yıkıldı, Kaddafi yok edildi, iç savaş sürüyor. Televizyon yayınında İhvan temsilcilerine 200-300 milyon dolar yardım yaptık. Yüklü alacaklarımız ve makine parklarımız orada kaldı, Türkler ülkeyi boşalttı, Türkiye, Libya'ya giremez oldu. Ülkenin gazını ve petrolünü, Batılılar sömürmeye devam ediyor.
* Ağustos 2011 başlarında Suriye Devlet Başkanı Esad ile aramız aniden bozuldu. Toplumda, "Arap Baharı" rüzgârıyla Esad'ın düşürülüp, yerine İhvan'ın getirileceği kanaati oluşturuldu. Bölgemiz dünyanın birçok yerinden gelen teröristlere üs oldu. 300 bin kişi katledildi. Türkmenler büyük zarar gördü. Suriye bölündü, ülkemiz de bundan payını aldı. Irak ve Suriye'nin kuzeyinden Akdeniz'e uzanan "Kürt" koridoru için Türkiye'nin kuşatılması, ABD desteğinde sürüyor. 4 milyona yakın sığınmacı ülkemize akın etti, toplum yapımız tehdit altına sokuldu. Sığınmacıların toptan, kitle halinde vatandaş yapılacağı gibi, bir benzeri görülmeyen son derece tehlikeli açıklamalar yapılıyor. Bu kadar yıkımdan sonra Suriye ile nasıl barışabiliriz?
* Haziran 2012'de Mısır'da, İhvan grubundan Mursi Cumhurbaşkanı oldu. Bayram ediyorduk, Mursi'ye 2-3 milyar dolar destek yaptığımız açıklandı. Bir sene sonra selefi gruplar arasında kitle çatışmaları başladı. Tahrir Meydanı'na milyonlar doldu. Temmuz 2013'te, iç savaşı önlemek üzere Mısır ordusu müdahale ederek darbe yaptı, Mursi tutuklandı, yargılanıp idam cezasına çarptırıldı. Türkiye bu darbeye şiddetle karşı çıktı. Kahire Büyükelçimizi çektik, ilişkilerimiz kestik. Mısırla düşman olduk. Şimdi barışmaya çalışıyoruz.
* Kasım 2015'te, sınırlarımızı 17 saniye geçtiği için Rus uçağını düşürdük. İlişkilerimiz durma noktasına geldi. Suriye'nin hava ve kara sahasından tecrit edildik. Bunun üzerine Suriye'deki gelişmelere seyirci kalındı. Ticaretimiz ve müteahhitlik işleri zarar gördü. 9 ay sonra iki tarafın da gayretiyle ilişkilerin normalleştirilmesine çalışılıyor.
Aramızın bozulmadığı ülke kalmadı. Normalleşme iyi de, ne karşılığında olacaktır? AKP iktidarı ve ideolojileri için mi, yoksa Türkiye için mi olacaktır? Unutmayalım ki bu sorun bir millî güvenlik meselesidir.