Bankaların takipteki alacakları
Ekonominin kan damarları bankalardan geçiyor. Bunun içindir ki her isteyen banka kuramıyor. Bankacılık bir devlet imtiyazıdır. 2001 krizine gelinceye kadar içi boşaltılmış bankalar için bütçeden bugünkü para ile 200 milyara yakın kaynak aktarıldı. Bu 200 milyar halkın vergileri idi. Yani halktan, bankaların içini boşaltanların cebine 200 milyar lira transfer edildi. Bu nedenle bankacılık Türkiye’de hassas bir sektördür. Ne var ki bankalar bu durumu istismar ediyor ve yüzde 8 veya yüzde 9’a topladığı mevduatı, en az yüzde 100 karla satıyor. Üstelik faiz dışında aldıkları paraları da katarsak, halktan gizli faiz alıyorlar.
Türkiye’de son 3 yıldır, mevduat faizleri reel olarak eksi değerdedir. Bu şartlarda yeni yatırımların yapılması gerekir . Ne var ki yatırım kredileri ve KOBİ kredilerinde faizler yüksek olduğu için, kimse yatırım yapmaya yanaşmıyor. Kamu bankaları da siyasi tasallut altında olduğu için yatırım yapana değil, ATV ve Sabah’ın satışlarında olduğu gibi siyasi iktidarın istediklerine büyük kredi veriyor.
Yüksek faize ve gizli faize çoğu kere de batık kredileri bahane gösteriyorlar. Gerçekte ise, takipteki kredileri ve bunlar içinde tahsil edemedikleri batık krediler çok düşük oranlardadır.
Bankacılık sektörünün 2013 yıl sonunda takipteki alacakları toplamı 29.6 milyar liradır. 2013 sonunda bankaların verdiği toplam kredi tutarı 1 trilyon 57 milyar liradır. Demek ki her yüz liralık kredinin 2 lira 80 kuruşu takibe düşen alacaktır.
Sektörün yüzde 2.8 olan takipteki kredi alacağı oranı bankalar açısından düşük risktir. Bankaların 2008 krizinde takipteki kredi alacağı oranı yüzde 3 dolayına çıkmıştı. O yıl bankalar 51 fabrikaya el koymuştu.
Takipteki kredi alacağı çeşitli nedenlerle sorunlu hale gelen ve hukuki takibe alınan kredilerdir. Eğer tahsil edilmez ise daha sonra tasfiye olunacak alacaklar hesabına alınıyor. Bunlar için yasal karşılıklar ayrılıyor.
Bankalar takipteki alacaklarını bir süre blançolarında tutup, sonra vergi matrahından düşüyorlar. Yani zararlarını bir yerde daha düşük vergi ödeyerek halkla bölüşmüş oluyorlar.
Ayrıca, isterlerse takipteki alacaklarını uzun süre bilançolarında tutmak yerine düşük fiyattan varlık yönetim şirketlerine satıyorlar. Varlık yönetim şirketleri, bankalar ve fon dâhil diğer malî kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kurulan şirketlerdir.
Yukarıdaki tabloda yer aldığı şekliyle banka kredileri içinde en yüksek payı ticari krediler alıyor. İkinci sırayı yüzde 31.71 ile, kredi kartları, konut kredileri, taşıt kredileri ve ihtiyaç kredilerinden oluşan bireysel krediler alıyor. Üçüncü sırada KOBİ kredileri var. Takipteki kredi alacaklarının toplam içindeki payları da aynı sırayla gidiyor. Ticari kredilerdeki sorunların bir kısmı siyasi baskı altında sorunlu kredi veriyor. Söz gelimi iki yıl önce bir devlet eski genel müdürünün bazı riski yüksek holdinglere kredi vermediği için istifaya zorlandığı tartışılmıştı.
Sayıştay raporunda da bu tür ticari kredilerin devlet bankalarında tasfiye edilecek alacakları artırdığı yazılmıştı.