Bankalara gizli vergi ödüyoruz

Türkiye İstatistik Enstitüsü (TÜİK), her ay finansal yatırım araçlarının nominal ve reel getirisini yayınlıyor. Nominal getiri enflasyonu da barındırdığı için, bir gelirin gerçek satın alma gücünü göstermiyor. Gerçek satın alma gücüne ulaşmak için, nominal getiri oranını enflasyondan arındırmak gerekir.
TÜİK’in mevduat faizi için açıkladığı, nisandan nisana TÜFE’ye göre ortalama yıllık brüt reel getiri oranı 2012 yılı için yüzde -1.43 ve 2013 yılı için ise yüzde -1.40’tır.
TÜFE perakende fiyatları gösterir. Vatandaşın cebini etkiler. Bu nedenle TÜFE’ye göre reel faizleri hesaplamak satın alma gücünü daha iyi göstermektedir. Ayrıca ortalama yıllık reel getiriyi gösterge olarak almak gerekir. Çünkü ortalama hesaplar, yıllık olarak ortaya çıkan geçici etkileri önlemektir. Bu şartlarda:
1) Bankalara 2012 nisan ayında 100 lira yatıran bir tasarruf sahibinin 2013 nisanında ortalama yüzde 6.5 nominal faiz getirisi olmuştur. Bankada hesapta görünen, vergi kesilmemiş parası 106.5 liradır. Ancak aynı nisan ayında TÜFE olarak ortalama yıllık enflasyon oranı yüzde 7.66 olmuştur. Nominal faiz, ortalama enflasyonun altında olduğu için tasarruf sahibi reel olarak eksi faiz almıştır. 100 liralık mevduatı bir yıl sonra reel olarak 98.6 liraya inmiştir. Söz gelimi 2012 yılı nisan ayında mevduata yatırdığı parasıyla 100 yumurta alan, bir mevduat sahibi, 2013 nisanında ana para ve faizi ile birlikte 98.6 yumurta alabilmiştir. Mevduat sahibinin bu satın alma gücü, mevduata enflasyonun altında faiz veren, bankalara aktarılmıştır. Bu şartlarda son iki yıldır tasarruf sahibinden bankalara mevduat üzerinden yüzde 1.4 oranında gelir transferi yapılmış demektir. Rutin olarak mevduat faizi enflasyonun altında tutulduğu için, tasarruf sahipleri bankalara reel anlamda son iki yıldır yüzde 1.4 oranında gizli vergi ödemiştir.
2) TÜİK, mevduatın reel faizini brüt olarak hesap ediyor. Aslında mevduat sahibi ayrıca elde ettiği nominal faizden yüzde 15 oranında stopaj yoluyla vergi ödüyor. Bu durumda 2012 Nisan ayında tahakkuk eden yüzde 6.5 oranındaki nominal faizden yüzde 15 oranındaki vergi stopajını da düşmek gerekir. Bu durumda vergiden sonra ele geçen nominal faiz yüzde 5.525 olmaktadır. Enflasyondan sonra reel faiz oranı ise yüzde - 1.58’e çıkmaktadır.
3) Gelir vergisi, kazançlardan alınan bir vergidir. Eğer ortada kazanç yoksa o zaman alınan vergi, serveti azaltıyor ve bu şekliyle bir nevi servet vergisi oluyor. Tasarruf sahibi hem bankalara gizli vergi ödüyor, hem de kazanmadığı halde gelir vergisi ödüyor. Vergi adaletini konuşmuyorum. Çünkü vergilemede baştan beri adaleti gözeten bir siyasi iktidar olmadı. Ancak kazanmadığınız paradan vergi alınması, bu yolla devlete haksız yoldan servet aktarılması, hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
4) Öte yandan kazanılmayan gelirlerden haksız yere vergi almak, hem anayasaya, hem de yasalara aykırıdır. Bu durumu muhalefet partileri Anayasa Mahkemesi’ne taşıyabilir. Ancak önce muhalefet partilerinin reel faiz hesabı yapmaya, akıllarının ve kavgadan arta kalan zamanlarının yetmesi gerekir. Bugüne kadar akıllarına gelmediğine göre, bundan sonra da umut yoktur.
Eksi faiz, tasarrufların gerilemesine neden olur. Tasarruf olmayınca yatırım da olmaz. Yine eksi faiz, tüketimin ve talebin artmasına ve enflasyona neden olur. Düşük büyümeye ve durgunluğa rağmen TÜFE’nin tamamıyla düşmüyor olması bu nedenledir. Talep artışı büyümeyi körükler. Ancak Türkiye’de büyümenin en önemli belirleyicisi olan toplam üretkenlikte artış olmuyor. Zira şimdi düşük kur nedeniyle ithalata bağlı büyüme yaşıyoruz. Bunun için ekonomi büyümede de tıkandı.
Sonuç, Başbakan hâlâ daha düşük faiz derken elbette ki bu sorunların da farkındadır. Ya da farkında olmalıdır. Ama neden böyle söylediğini anlamak kolay değildir .

Yazarın Diğer Yazıları