Bankacı sigortacı mı?
Yıllar önce Adıyaman’da yaşamış Kör Şükrü lakaplı ve bir gözü olmayan lokantacının büyük bir kazanı vardı. Lokantasına gelen müşterilerine ne isterse bu kazandan verirdi. Müşteri türlü mü istiyor; hemen kazana kepçesini sallar içinden taze fasulyeleri, patatesleri ve kabağı seçer alır, tabağın üzerine de kazandaki sudan biraz döker servis yapardı.
Kim hangi sulu yemeği isterse bu kazandan çıkartırdı.
Hiç kimsenin aklına gelmezdi, bütün yemekler bir kazandan çıkar mı diye..
Ama çıkıyordu.
İşte Türkiye’deki bankacılık da tıpkı Adıyamanlı Kör Şükrü ustanın yemek kazanına benziyor.
Şubeden içeri girdiğiniz zaman size her şeyi satıyorlar.
Yeter ki kârlı olsun!
Faiz dışı gelirlerinin azaldığı şu günlerde bankalar en çok sigorta poliçesi kesme peşindeler.
Personele yüklü sigorta hedefleri veriyorlar.
Bireysel Emeklilik’ten tutun da sayıları 10’u geçen sigorta türü. Hepsi hedef olarak bankacının karşısına çıkıyor.
Cüzdan sigortası, kredi kartı sigortası, çocuk sigortası, eğitim sigortası, hizmet sigortası, trafik sigortası ve daha adını hatırlayamadığım çok sayıda sigorta poliçesi, bankalar tarafından satılıyor.
İyi de bankalar sigortacı mı?
Elbette değil.
Dedim ya bankalar kârlı olduğu için sigorta poliçesi satıyor.
Peki bu, yüzlerce sigorta acentesine karşı bir haksızlık değil mi?
Dahası haksız rekabet değil mi?
Bırakın piyasa rekabet kurallarını, bankacıya yazık değil mi?
Sırf banka daha çok kazansın diye o ağır hedef yükünün altında eziliyor, bunun hesabını soracak kimse yok mu?
Tüm Sigortacılık Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Derneği (TÜSİAR), bankaların sigorta uygulamalarının müşterileri mağdur ettiğini açıkladı. Dernek, Hazine’ye başvurarak banka sigortacılığına disiplin getirilmesini istedi.
16 bin 500 sigorta acentesi “artık bankalar sigortacılık yapmasın” diyor. TÜSİAR, Ali Babacan’a bir mektup yollayarak bu işleme son verilmesini istedi.
İstedi de ne oldu?
Türkiye’deki bankalara kimin gücü yetebilir ki?
Hele ekonomide yavaşlamanın başladığı şu günlerde hangi ekonomi yönetimi bankalara “dur” diyebilir. Bankalar kârlılığının azalmasıyla birlikte homurdanmaya başladı bile.
Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, bankacılık sektörü için en önemli konunun sektörün kârlılığının sürmesi olduğunu belirterek, güçlü bankacılık sektörünün Türkiye’nin geleceği için korunması gerektiğini söyledi.
Yani sayın genel müdür diyor ki, “bizi koruyun, bizi sevin ve bize dokunmayın.” İşin meali bu.
Biz vatandaşlara düşen bu bankaların kârlılığının sürmesi için onlara cüzdanlarımızı ve hatta canımızı kayıtsız şartsız teslim etmemizdir.
Ben bu çıkışları 2009 yılındaki krizde de duymuştum.
O dönem yaşanan durgunluk, hemen bankaların homurdanmasına neden olmuştu. Kendisini götürecek tek olayın ekonomik kriz olduğunu çok iyi bilen hükümet, sırf sorun çıkmasın diye 70 milyonluk bir ülkeyi bankaların vicdanına terk etmişti. İşte 2009 yılından bu yana bankaların vicdanında yaşıyoruz.
Bankalar bu vicdanda hem çalışanlarına hem de biz müşterilerine zulüm yapıp duruyor.
Çalışanlara ve müşterilere yaptığı zulümlerden biri de işte bu sigortacılıktır. Çalışanına zorla hedef olarak verdiği sigorta satışı, artık bankacıları psikolojisini bozar bir hale getirdi. Ya biz vatandaşların durumu...
Bizim durumumuzun çalışandan bir farkı yok. Neredeyse banka şubesine girişte bile bize sigorta yaptırma zorunluluğu getirecekler. Kredi alırken zorunlu olmamasına rağmen zorla imzalatılan sigorta poliçelerine ne dersiniz?
Yeter ki bankalar çok kazansın ve hükümeti rahatsız etmesin...