Azerbaycan, Anadolu ve Türk efsaneleri

Azerbaycan halkı Anadolu halkı gibi Oğuz boylarından oluşan önemli bir Türk topluluğudur. Dili, ırkı, geçmişi aynı olan bir elin parmakları gibi aynı kola bağlı bu iki toplulukla, farklı coğrafyalarda varlıklarını sürdüren Uygur, Şor, Kırgız, Kazak, Gagauz, Kıbrıs, Batı Trakya, Bulgaristan ve Romanya gibi yerlerde kimliklerini ve Türk kültürünü yaşatan diğer Türk boylarının efsanelerinde de büyük birliktelik görülmektedir. Bunlar kültürümüzün tapu senetleri konumunda olup her biri yeni biçimlere bürünüp farklı coğrafyalara yayılmışlardır.

Azerbaycan''da anlatılan Tepeg Kuşu adlı efsaneyi Malatya''da Gıdı Gıdı Kuşu efsanesi adı ile; Turaç adlı efsaneyi, Anadolu''da Turaç Kuşu efsanesi adı ile; Ağrıdağ adlı efsaneyi, Anadolu''da aynı adla, Kız Kulesi adlı efsaneyi de İstanbul ve Mersin''de görüşümüz benzer efsanelerden sadece birkaçıdır.

Bizim için olanaksız gibi görülen işler efsane dünyası için son derece doğaldır. İşte Azerbaycan''da anlatılan Cavanşir Galası Efsanesi ile Anadolu''da Zile''de anlatılan Şeyh Ahmet Efsanesi bizi inandıran, aslında halkı eğitmek için oluşturulmuş anlatmalardır.

Azerbaycan''da, "Azerbaycan halgının gehreman oğlu Cavanşir''in adını daşıyan gala, İsmayıllı rayonundadır. Galanın heyetinde heç yanda tapılmayan nâdir güller ve bezek ağaçları bitir. Rivayet edirler ki, Cavanşir''in gızları ağaç, gül ve çiçek dipçeklerini heyete -açık havaya- çıkarıplarmış. Onlar gülleri götürüp eve getirmek isteyende birden atalarının ölüm haberini eşidirler.

Dipçekler ellerinden düşüp sınır; güller, çiçekler, bezek ağaçları yere dağılır.

Deyirler, Cavanşir galasının heyetinde biten nâdir bezek ağaçları ve gül-çiçekler gehremanın gızlarından galmış yadigârlardır." biçimindeki efsanede, doğa güzelliğinin bozulmaması için Cavanşir Galası''ndaki nadir çiçeklerin koparılmaması, güzel ağaçların kırılmaması, bir dal parçası bile olsa ağaçların başka amaçlarla yerinden taşınmaması, tepedeki yeşilliğin korunması amaç edinilmiş, çiçek koparanın ya da bir ağaç parçası götürenin yakınlarından birinin ölüm haberini alacağı biçiminde bir korku fikri ortaya atılmış, bir iki olayla da bağlantı kurularak halk üzerinde psikolojik bir baskı yaratılıp güzel çiçeklerin, nadir ağaçların korunması sağlanmıştır.

Bunlardan Zile''de anlatılan Şeyh Ahmet Tepesi Efsanesi de aynı motifi taşıyan ilginç efsanelerdendir. "Zile''nin sekiz km. kuzey batısında Kepez Köyü üzerinde Şeyh Ahmet Yatırı bulunmaktadır. Bugün Zile''nin her tarafındaki orman kesilip yok edildiği halde yatırın bulunduğu çevre sık ormanlarla kaplı, yemyeşil bir tepe görünümündedir.

Buraya ziyarete gelen, kurban kesip, yiyip içen halk, buradan bir çiçek ya da bir dal parçası götürürse gece riyasında korkutulacağına, eğer götürdüklerini ertesi gün getirmezse ya kendisine bir fenalık geleceğine ya da yakınlarından birinin öleceğine inanılmaktadır.

Bu iki efsanede de amaç doğayı korumaktır.

Efsanelerde ön planda görülen husus ders vermektir. Azerbaycan''a anlatılan Ağrı Dağ Efsanesinde, "Bir kervancı deve katarıyla birlikte Ağrı Dağı''ndan geçiyormuş. Ağrı''nın başında bunları susuzluk yakalamış. Develer susuzluktan hareket edememiş. Kervancı başını göğe kaldırıp: -İlahi, bu dağın başındaki düzlükten eğer su çıkartırsan, devenin birini sana kurban edeceğim" demiş.

Ağrı''nın böğründeki düzlükte, birden bir göl meydana gelmiş. Kervancıyla develeri, sudan içip doyduktan sonra Ağrı''dan inmişler.

Deveci, söz verdiği kurbanı kesmeyip andını bozmuş. Yerine yakasından bir biti öldürmüş ve:

-Ey Allah bu da senin kurbanın demiş.

Allah''ın gazabı tutmuş ve Ağrı Dağı''nın eteğinde kervancıyı develeriyle birlikte taş etmiş." biçimindeki anlatımın benzerine, Anadolu''da Deveci Dağı Efsanesi adı ile anlatılan efsanede rastlamaktayız. Ağrı Dağı efsanesinin aynı adla anlatılan Azerbaycan ve Anadolu varyantları önemli benzerlikler taşımaktadır.

Taşa dönüşme ile ilgili efsanelerin bütün Türk yurtlarında yoğun biçimde anlatılması önemli benzerliklerin başında bulunmaktadır. Azerbaycan''da, "Rivayete göre Zar şehrinde zalim bir hükümdar varmış. Bu hükümdar, güzel kızları tutup zorla haremine götürürmüş. Bir gün kırk güzel kız, hareme gitmeyip kaçmışlar.

Zalim hükümdar, onları tutup haremine getirmeleri için arkalarından asker göndermiş. Kızlar, askerleri görünce Allah''a yalvarıp kendilerini taş etmesini istemişler. Allah da onları taşa döndürmüş." biçiminde anlatılan Kırk Kız efsanesinin sonuçları aynı, anlatımları farklı olmak koşulu ile Türkmenistan''da anlatılması; Azerbaycan''da "Taşa Dönen Çoban" efsanesinin Anadolu''da benzer biçimde anlatılması, Azerbaycan''da anlatılan "Daş Kız" efsanesinin Anadolu ve Makedonya''da benzer biçimde dile getirilmesi Türk dünyasında taş kesilme motifinin yaygınlığının örneklerinden bazılarıdır.

Benzerini Azerbaycan''la Anadolu''nun çeşitli yörelerinde bulduğumuz ve Kumuk Türkleri arasında anlatılan, "Babasının çobanını seven kızı başkasına verirler. Kız da düğün günü çobanla kaçar. Yakalanacakları sırada kız taş veya kuş olma dileğinde bulunur. Kız ile oğlan sırt sırta taş kesilirler." biçiminde Kahramanmaraş''ta, Yozgat''ta anlatılmakta, benzer anlatmalara da Ordu, İzmir, Mersin ve Giresun''da rastlandığı bilinmektedir.

YARIN: Efsanelerde kurtuluşun reçetesi; taş kesilme

Yazarın Diğer Yazıları