Aynısı Erdoğan’a yapılsa!

Bu soru Sayın Erdoğan’a:Birisi okulun önünde çocuğunuzun önünü kesip, “Sizin evde benim aleyhime konuşuluyor mu?” diye sorsa, kendinizi nasıl hissedersiniz?
Başka bir okulda okuyan kardeşinin de önünü kesip, “Evladım, annen-baban benim hakkımda neler diyor, aleyhimde konuştuklarına şahit oldun mu?” dediğini öğrenseniz mideniz bulanmaz mı?
Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişleri hâlâ bazı özel okullara gidip bir odaya kapattıkları öğrencilere, “Evinizde Başbakan Erdoğan aleyhinde konuşuluyor mu?” diye sormayı sürdürüyormuş. Akıl alır, vicdan kabul eder bir şey değil. Kanunda da, İslâm’da da “mahremiyet” diye bir şey var! Anlaşılan o ki, Türkiye’de “mahremiyet” falan kalmamış. Zaten siyasilere kurulan kaset tuzakları ve bu tuzaklardan elde edilen görüntülerle seçim meydanlarında, “Ne özel hayatı, genel hayat, genel hayat!” diye oy toplanmasından ve telefon dinlemeleri ile bunun böyle olduğunu biliyorduk. “Ayıptır, günahtır, suçtur, dinlemeyin” dediğimizde de AKP’lilerden, “Korkacak bir şeyiniz yoksa niye rahatsız oluyorsunuz?” cevabını alıyor, küçük dilimizi yutuyorduk.
Bunca acı tecrübeden ve dinleme ve görüntülemelerden kendileri de şikâyet eder hale gelmelerine rağmen anlaşılan o ki, ders falan alınmamış, aksine, ayıpladıkları ve suçladıkları şeylerin bir başka halini, aile mahremiyetine çocukları alet etme metodu ile devam edilir hale gelinmiş.
Ne demek, “Sizin evde Erdoğan aleyhine konuşuluyor mu?” demek..
Bugün Erdoğan aleyhinde konuşulmayan ev var mı? Kesinlikle yok. Erdoğan’ı ibadet aşkıyla sevenler bile muhalif yazar çizer ve siyasileri kastederek, “Ben olsam bu kadar sabretmezdim” diye aleyhte konuşmuyor mudur?
İyi de, böyle, resmî görevli ve dedektif pozları ile bilgi sızdırmaya çalışmaya ne gerek var?
Yahu adam Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı iken Erdoğan’ın aleyhinde, bırakınız evinde konuşmayı, onlarca kameranın önünde mikrofonlara, “Has-sittir” demedi mi? Bundan daha beter aleyhte bir söz olabilir mi? Ne yaptınız, ne yapabildiniz?
Müfettiş sordu. Çocuktur, saf saf, “Evet konuşuluyor” dedi. O çocuğun babası ya devlet memurudur, ya gariban bir esnaf. Gücünüz gariban memur ve esnafa yetecek değil mi? Memursa bir yolunu bulup işten atacak, ya sürgünler tattıracaksınız; esnafsa vergi müfettişlerini çullandıracak kepenk kapattıracaksınız öyle mi? İnsafınız kurusun! Yok, hiçbirini yapmayacaksanız, bu sorgu sual niye? İkramiye verecek, vergi borcunu silecek değilsiniz herhalde. O tür şeyler muhalefete sopa çeken polisler, havuz medyasına salma salan şirketler içindir, biliyoruz.
Henüz akıl baliğ olmamış çocuklara eğitim dışı sorular sormak ayıp ötesi bir şeydir. Bir yazar arkadaşımızın dediği gibi o çocuklar bugün ölseler kendilerine Münker-Nekir bile soru sormayacaktır, size ne oluyor?
Velhasıl, tam bir polis devleti olduk çıktık.
İstanbul’un ’Fetih Yıldönümü’vesilesiyle Başbakan Erdoğan Cumartesi günü bir kompozisyon yarışması ödül törenine katılıp gençlere hitap ederken, “Bu gençlik Türk Bayrağını gönderden indirtmeyecek” diyebildi. Biz de, hayret ettik. Türk Bayrağı hem yönetmeliklerle ve hem fiilen Erdoğan hükümeti tarafından pek çok yerden kaldırılmışken bu lafı söyleyebilmek gerçekten her yiğidin kârı değil! Beyefendi, Türkiye’nin neredeyse dörtte birinde Türk Bayrağı ve Türk devleti fiilen kalktı. Bazı resmî kurumlarda hâlâ bir Türk Bayrağı varsa görünen o ki bu da, “şimdilik” bir var oluş!
Milli Eğitim, Başbakanın Türk Bayrağını emanet ettim dediği gençlerin peşine müfettişler salıp anne babaları aleyhine mahrem bilgi üretme gayretlerine son vermeli. Mahkemenin şahitliklerini kabul etmediği, Münker-Nekirin bile soru sorma hakkının bulunmadığı masum ve narin ruhlara indirilen bu darbe, maden işçisine tekme tokat atmaktan daha acıtıcıdır...
Kendilerine kendilerinin yakıştırdığı bu halleri, biz devletimize ve bürokratımıza yakıştıramıyoruz!
Derdiniz, dün ayaklarının altına kırmızı halılar serdiklerinizle hesaplaşmaksa, bu mertçe ve hukuk çerçevesi içinde olmalı ve çoluk çocuk bu işlere âlet edilmemeli.

Yazarın Diğer Yazıları