Ayısavar!
Özellikle Karadeniz bölgesinde arıcılıkla uğraşan vatandaşın başı ayılarla derttedir. Nesilleri azalan ayılar koruma altındadır, avlanması yasaktır. Ayı da sanki av yasağını biliyormuş gibi çok cesurca yerleşim alanlarına sokulur, kovanlara musallat olur.
Anadolu Ajansı muhabirleri İzzet Sarı ve Ümit Yorulmaz’ın haberine göre Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde 30 yıldır arıcılık yapan Şahin Demir, ayıların kovanlarına devamlı zarar vermesi üzerine hareket sensörü ve siren kullanarak bir cihaz yaptı. Genellikle apartman merdivenlerini aydınlatmakta kullanılan lambaların hareket sensörleri ile otomobilin alarm sistemlerindeki sirenlerden oluşturduğu cihazı, 100’ü aşan kovanının arasına yerleştiren Demir, bu yöntemle ayıları kovanlarından uzak tutmayı başardı.
Demir, “Ayılar bir ay içinde 5 kovanımı parçaladı. Son aylarda da saldırıları arttı. Kovanlarımın başında sürekli nöbet tutamayacağım için ‘ayısavar’ adını verdiğim bir cihaz icat ettim. Ayılar kovanlarıma yaklaştığında harekete duyarlı sensör bunu algılıyor ve cihaz siren çalıyor. Korkan ayılar ya da diğer yabani hayvanlar, kovanlarımın yanından uzaklaşıyor. İlk algıda 3 dakika, ardından da 5 ve 10 dakika kadar siren çalan 5 cihaz, elektrik ve aküyle çalışabiliyor” dedi.
***
Görüldüğü gibi Türk köylüsü, başı sıkışınca, uzmanı olmadığı konularda bile pratik zekasıyla sorunlara bir çözüm bulabiliyor. Ayıları kovanlardan uzak tutmak için icatta bile bulunabiliyor.
Türk köylüsü doğada bulunan ayılara karşı ayısavar icat ediyor da topraklarını ele geçirmeye çalışan ekonomik saldırganlara karşı henüz bir çözüm geliştiremedi.
Mesela, Sakarya Kocaali’ye bağlı 5 köyün sakinleri arazilerini ipotek ettirerek bir bankadan kredi çekti ama ödeyemedi. Banka ihaleye çıkardığı arazileri, dönümü 2 bin 600 liradan kendi üzerine geçirdi. Aynı sıralarda bölgede baraj çalışması başlayınca, banka borcunu ödeyerek toprağını almak isteyen yurttaşlardan 1 dönüm için 30 bin lira istedi.
***
Biz, 2002 seçimlerinden önce Türk halkını, özellikle Türk köylüsünü topraklarına oylarıyla sahip çıkması konusunda uyarmıştık. Aslında uyarılarımıza daha önceki yıllarda başlamıştık. Zira ABD baskısıyla çıkarılan yasalarda Türkiye topraklarının ele geçirilmesi projesi sırıtıyordu. Endüstri Bölgeleri Yasası gibi bazı yasaları doğrudan Amerikan şirketleri hazırlayıp gönderiyordu.
Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde de aynı uygulamalar devam etti. Mesela Vakıflar Yasa Tasarısı’nı Türkiye’deki azınlık vakıfları hazırlamıştı.
Dünya Kiliseler Birliği’nin geliştirdiği proje, sadece İstanbul’da değil, Anadolu’nun her köşesinde, satın alınmış adacıklar oluşturulmasını kapsıyordu. Bu arada Pontus projesi, Pamfilya projesi; Kapadokya projesi gibi projelerle, bölge bölge azınlık bilinci oluşturmaya devam edecekler, satın alıp etrafını çevirdikleri topraklarda cirit atmaya başlayacaklardı.
Aynı anda Türkiye’yi ekonomik baskı altında tutmaya, buğday, tütün, pancar, fındık, çay üretimini kısmaya devam edeceklerdi ki insanlar çaresiz kalsın ve topraklarını satsın..
***
İlk olarak dönemin Devlet Bakanı ANAP’lı Yüksel Yalova, azınlık cemaatlerinin taşınmaz mal edinebilmeleri için bir yasa maddesi hazırlayıp kurumlardan yazıyla görüş istemişti. MHP’nin karşı çıktığı yasa uzun tartışmalardan sonra, o sırada yeni kurulmuş olan AKP dahil yedi partinin oyları ile yasalaşmıştı.. AKP tek başına iktidar olunca da bu konuda torba yasalar içinde o kadar değişiklik yaptı ki, hukukçular bile yeni yasaları takip etmekte güçlük çekti.
Sonuçta, yabancılara toprak satışı hızlandı ve bazı bölgelerde yüzde 10’a kadar dayandı.
Şimdi yeni yasalar hazırlıyorlar. Akarsulara, “HES yapacağız” diye el koyduktan sonra gözlerini meralara, yaylalara diktiler.
Türk köylüsü, Atatürk’ün de tespit ettiği gibi düşman, tarlasının sınırına gelene kadar tehdidi umursamıyor ama zarar ancak gözle görünür hale gelince “ayısavar” gibi bir çözüm buluyor.