Ayağını kaldır Ece; Nasırlarına bastın!
Koronavirüs daha Avrupa kapılarına dayanmamıştı. İran'da katliama varan kayba yol açmamıştı. Ortada sadece Çin'den gelen ve bilim kurgu filmi platolarını andıran görüntüler vardı. Tehdit o denli "uzak!"ken bile bir günde üçe, beşe, ona, on beşe katlanmadı mı maske fiyatları?
Dezenfektanlar stoklanmadı mı; eczaneler dahi çaresiz bırakılmadı mı?
Sağlık Bakanı'nın, Türkiye'deki ilk vakanın teşhis edildiğini açıkladığı gecenin sabahında, herkesten önce "stokçular" organize olmadı mı? Bazı bölgelerde, market rafları "çekirge istilasına(!)" uğramış gibi dımdızlak kalmadı mı?
Dönün geri…
Yaşanan hemen her depremden sonra, deprem bölgelerinde ev fiyatları astronomik ölçüde fırlamadı mı?
Kerkük'ten, Telafer'den göçe zorlanan Türkmenlere, "ev" sıfatlı mezbelelikler, utanmadan, sanki boğaza nazır yalı dairesiymiş gibi kiralanmadı mı?
Nerede oldu bütün bunar Mars'ta mı?
***
Tamam Türkiye'de olmuş ama, neden, haber spikeri Ece Üner, bu "ahlaksızlığı" eleştirmek için "namaz"ı kullanmış-mış!
***
Türkiye, kendisini "Müslüman" olarak tanımlayan bir ülkede olduğu için olabilir mi?
"Alnı secdeye değiyor" olmanın diğer bütün fenalıkları "kapatıcı" bir güce eriştiği günler geçirdiğimizden ve bedelini çok ağır ödediğimizden olabilir mi?
"Badeci şeyh"lerin etkisiyle olabilir mi mesela böyle bir "metafor"la dikkat çekmek istemesi "ahlak" konusuna?
***
Çıkarın maskelerinizi de öyle söyleyin;
Çarpıttığınız gibi namaza olan itirazı değil ahlaka olan ihtiyacı vurgulayan "Namaz 5 vakit, ahlak 24 saat farz" cümlesi, neden bu kadar rahatsız etti sizi?
Nasırınıza mı denk geldi?
SORU-YORUM
Medet ya bilim diyoruz da nasıl olacak bu şartlarda; kaça bölünecek, önce hangi "ölümcül virüs"le mücadele edecek, önce hangi zehre karşı panzehir üretecek bu insanlar da!..
Bilemedim ki, Koronavirüs'e mi ilaç bulurlarsa daha faydalı olurlar insanlığa, yoksa "Koronavirüs Türkiye'ye Babacan'ın partisi ile geldi" diyen kafaya mı?
Bu da bir mücadele şekli değil mi terörle?
Konu bütünlüğünü bozmadan, başladığımız gibi arızalı "ahlak" algımızla bitirelim bugün.
Malumunuz televizyon kanallarımız alkole kapalı, tütün ürünlerine kapalı, küfürlü ve argo ifadelere kapalı…
Ve fakat tecavüze açık garabet bir şekilde; cinayete açık, katliama açık, her nevi şiddete, işkenceye, psikopatlığa, türlü sado-mazo eğilime açık!
Yok mu bu halde bir orantısızlık?
CHP Milletvekili Gamze Taşçıer'in, hazırladıkları ve daha önce de paylaştıkları "dizi şiddet karneleri"nden aktardığı sayılar korkunç. Yayındaki dizilerin sadece birer bölümlerinden alınan "asgari" sayılar bunlar. Ve bunlara göre, ortalama bir dizi izleyicisi, bir haftada -üç aşağı beş yukarı- 76 ölüm/öldürme sahnesine, 220 kavga-dövüş, bağrış-çağırış sahnesine, 71 (bir kadının traktörün arkasına bağlanıp sürüklenmesi, benzinle evinin yakılması gibi) genel şiddet sahnesine, 47 kadına şiddet/kadın istismarı sahnesine maruz kalıyor.
Yine ortalama bir dizi izleyicisi, bir haftada 519 kez silah görüyor ekranda. 174 kez şiddet ve ölüm içerikli (tehdit, korkutma gibi) diyalog duyuyor.
***
Çocuğumuza televizyon izletmemek gibi bir prensip kararımız olduğundan, o uyuyana kadar televizyon açılmıyor bizim evde. Işbara uyuduktan sonra kafa dağıtmak/kafa boşaltmak maksadıyla yarım saat, bir saatlik -haber dışı- bir "zap" molası veriyorum kendime. O çok sınırlı zamandan vakıf olduğum kadarıyla; kocasının abisiyle yatan kadın/kardeşinin karısıyla yatan adam, ablasının kocasından çocuk yapan kadın/karısının kız kardeşinden çocuk yapan adam, kızının arkadaşıyla aşk yaşayan baba, oğlunun metresini karısıyla aynı evde yaşatan kayınvalide, kızının tecavüzcüsüyle kanka olan baba, kafasına estikçe karısını dövüp kapının önüne, ormana artık neresi denk gelirse oraya atan ağa hikayelerinden, bir iyilik, doğruluk, adillik, vicdanlılık alameti olarak yol kesen, adam döven, bıçaklayan, sakatlayan, öldüren "esas oğlan", "iyi kalpli kahraman"lardan geçilmiyor ekranlarda… "Tarihi" konseptli dizilerde, insanların, konuşmalarından yeme-içmelerine kadar adeta "hayvanlaştırılmalarına" değinmiyorum bile…
***
Cumhur İttifakı'nın, -durumun vahameti ortadayken- toplumu ekran teröründen koruyabilmek için verilen "Araştırma Komisyonu Kuralım" teklifine "hayır" demek için nasıl bir gerekçesi olabilir ki!
Benim ki de soru..
Neredeyse her gün bir kadının doğrandığı günlerde, kadına şiddetin de araştırılmasını istememişlerdi değil mi!