Avrupa Konseyi'nin ikiyüzlülüğünün tapusu
Dünkü haber aynen şöyle: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından, azınlıklar hakkında hazırlanan ortak rapor ve karar tasarısında, Türkiye ve Yunanistan’a ‘Lozan’ı aşma’ çağrısı yapıldı. Raporda, Lozan Antlaşması’nda öngörülen karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesine göre değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi normlarına göre muamelede bulunun denildi.
Atina’dan istenenler
Müslüman azınlığa kendi müftülerini seçebilme veya tayin edebilme hakkı tanıması, AİHM’de Müslüman azınlık mensuplarına karşı kaybettiği davaların hükümlerini yerine getirmesi, Azınlıkların okul kitaplarıyla ilgili sorunlarını çözmesi, Müslüman azınlık mensuplarının kota bazında devlet memuru olabilmeleriyle ilgili yasayı ivedilikle yürürlüğe koyması, Batı Trakya’nın altyapı ve ekonomik kalkınmasını sağlaması, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı ulusal kampanya başlatması çağrısında bulunuluyor.
Bütün bunlar Lozan Antlaşması’nın gereğidir. Üstelik eksiktir. Mülkiyet hakkı, Türküm demek gibi.
Ankara’dan istenenler
Dini azınlıkların dini temsilcilerinin eğitimiyle ilgili sorunları çözmesi, (Hiçbir sorun yoktur.)
Patrikhanelerin “tüzel” kişiliğini tanıması, (Lozan’a aykırıdır, tüzel kişilik devlete aittir.)
Heybeliada Ruhban Okulu’nu açması, (İmtiyazlı olarak açılamaz. Kanunlara uyulması halinde serbesttir.)
Fener Rum Patrikhanesi’ne ‘ekümenik’sıfatını kullanma izni vermesi, azınlıkların mülkiyet sorunlarını çözmesi, (Mülkiyet, Vakıflar Kanunu ile hukukumuz ve Lozan çiğnenerek, fazlasıyla verilmiştir. Ekümenik statü, Lozan’a ve egemenliğimize aykırıdır.)
Mor Gabriel Süryani Ortodoks Kilisesi’nin mülkiyet hakkını koruması, (Böyle bir sorun yoktur.)
Ulusal azınlık mensuplarının polis, TSK, yargı ve idari sistemde çalışabilmesi, (Herhangi bir engel yoktur.)
Hrant Dink cinayetini çözümlemesi, (Siyaset değil, yargı uğraşıyor.)
Azınlık mezarlıklarını koruması, antisemit (Yahudi karşıtı) söylemleri cezai suç haline getirmesi, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı ulusal kampanya başlatması. (Türkiye’nin böyle bir sorunu yoktur.)
Ruhban Okulu’nun Galatasaray Üniversitesi bünyesinde oluşturulacak bir İlahiyat Fakültesi’ne bağlı olarak resmileştirilmesi isteniyor. (Bunu Bartholomeos kabul etmiyor. Neden, İlahiyat Fakültesi bile olmayan G.S. Üniversitesi?)
İkiyüzlülüğün tapusu
AKPM’nin Atina ve Ankara’dan istekleri böyle. Önce, şu ikiyüzlülüğü tespit için bir değerlendirme yapalım. Bu listeye göre;
Atina’dan Lozan Antlaşması’na uyması, Ankara’dan ise Lozan Antlaşması’nı aşması isteniyor. Esasen Türkiye yıllar içinde, çeşitli baskılarla verdiği tavizler sonucunda, Lozan’ı aşmış, daha doğrusu çiğnemiştir. Hatta, verdiği imtiyazlarla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AB normlarını da aşmıştır. Aksini savunmak mümkün değildir.
Evet, ikiyüzlülüğün tapusu dediğimiz bu tablodur.
Ankara Lozan’ı delmiştir. Mesela; Lozan müzakere tutanaklarına göre, sadece Ortodoks Rumların dini hizmetini yapacak kilise ve piskopos söz konusu iken, bugün bu statü emrivaki ile aşılmış, Patrikhane ve Patrik seviyesine, yani en yükseğe çıkarılmıştır. Hatta daha da ileri gidilerek, Patrikhane ve Patrik, fiilen “Ekümenik” konuma gelmiş, yasalarımıza aykırı olarak yönetimine (Kutsal Meclise) yabancılar getirilmiştir.
İstanbul’da Vatikan benzeri bir yapıyı oluşturmak için; Patrikhanenin ve Heybeliada Ruhban okulunun “Ekümenliği” ve “Tüzel kişiliği”nin, Devlet tarafından da resmen kabul edilmesi dayatması sürüyor. Bir de, bu okulun devlet denetimi dışında, kendilerine bağlı, imtiyazlı özel statüde çalışması isteniyor.
Bütün bunlar gerçekleşirse, dünya Ortodokslarının eğitim ve yönetim merkezi burası olacak. Kısaca, devletleşme gerçekleştirilmiş olacaktır.
Bazılarının iddia ettiği gibi, kilise kanunlarından bize ne? Nasıl isterlerse öyle yapsınlar, söylemleri, tehlikeli ve yanlıştır. Bir ülkede kimin kanunu geçiyorsa, egemen olan da o olur. Devletimiz kilisenin değil, kilise devletimizin kanunlarına uyacaktır. Burası yol geçen hanı değildir.
Bu çok ciddi bir meseledir. 1947 Marshall Planıyla, Athenagoras’ın sahte kimlikle Patrik olmasıyla başlayan, her ABD Başkanı’nın, AB ve AKPM’nin takip ettiği bir derin meseledir.