Atatürk’ün sol gözü neden şehlaydı

Ordunun başında Mahmut Şevket Paşa vardı. Trablusgarp eyaletindeki asker sayısı 20 bini buluyordu. Onların yanı sıra yerli Kuloğulları’ndan, her an savaşa hazır 40 bine yakın asker vardı. Kuloğulları, bölgenin seçkin sınıfını oluşturan kişilerdi. Ama Mustafa Kemal (Atatürk) ile 6 yaşından beri arkadaşı olan can yoldaşı Nuri (Conker) Bey oradayken, bölgede ne asker ne silah ne de mühimmat yeterliydi. Çünkü iki yıl önce Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa Trablusgarp’ta görevli Müşir İbrahim Paşa’yı görevinden almış, o da yetmezmiş gibi birliklerin büyük bölümünü Yemen’e sevk etmiş, depolardaki silahların çoğunluğunu da İstanbul’a göndermişti.

Kurmay Binbaşı Enver Paşa Bingazi’de, Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal ile Nuri Bey ise Tobruk ve Derne’de çarpışacaktı. İtalyanların 35 bin askerine karşılık Türk birlikleri 3 bin kadardı…

Harbiye Nezareti Mustafa Kemal, Nuri Conker ve Fuat (Bulca) Bey’e, "Yakalanırsanız ‘Hükûmetin bilgisi dışında seyahat ediyoruz” diyeceksiniz” diye tembihlemiştir. Mustafa Kemal’in kod adı; Mustafa Şerif’tir..

Mustafa Kemal yolda hastalanır ve bu nedenle 5 gün İskenderiye'de hastanede yatar, Kasım sonu önce trenle Mısır'a girerler. Çölü aşmak için bir süre atla, 8 gün deve sırtında yolculuk yaparlar. Ancak develerin yükü artınca yaya yürümek zorunda kalırlar…

Geceleri çadırda kalırlar, yemek işini Mustafa Kemal fasulye ayıklayarak, Fuat Bey pişirerek yerine getirir…

Son tren istasyonunda Mısırlı bir subay kimlik kontrolü yapar. Arap kılığına bürünmüşlerdir, ama mavi gözleri Mustafa Kemal'i ele veriyordur. Yakalanacaklarını anlayınca, kimliğini açıklar; Mısırlı'nın dini duygularına hitap eder:

"Gâvurlara karşı kutsal cihada katılmaya gidiyoruz" der. Sınırı böyle geçerler. Üniformalarını giyerler; silahlarını gizledikleri yerlerden çıkarıp savaşa katılırlar.

Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Kuzey Afrika'daki son vatan toprağını savunacaklardır…

Savaş tüm şiddeti ile başladı...

Osmanlı subayları disiplinden taviz vermedi. İtalyanlara ajanlık yapanlar anında infaz edildi. Enver Bey’in emrindeki Yakup Cemil, sadece siyah tenli olması nedeniyle şüphelendiği, kendinden üst rütbeli Teğmen Şükrü’yü gece uykusundan kaldırıp kafasına kurşun sıkarak öldürdü.

23 Ekim günü Türk ve Arap birlikler, İtalyanlara karşı Hani’de saldırıya geçtiler. 8 saat süren çarpışmalarda düşman iyice hırpalandı. Saldırılar bir hafta sustu, ardından yine başladı. İtalyanlara saldıran askeri birlikler kahramanlık örnekleri gösterdi. Müslüman gönüllüler de birçok sabotaj eylemi gerçekleştirdi. İtalyanların seferi kuvvetler komutanı, bu baskınlar karşısında merkezden sürekli yardım istiyordu. Sinirleri yıpranan İtalyanlar hınçlarını masum insanlara işkence yaparak ve onları öldürerek alıyordu.

17 Aralık’ta İtalyan kuvvetlerine karşı silah ve mühimmat bakımından desteklenen birlikler Nadura Bölgesi’nde saldırıya geçti. O birlikleri Mustafa Kemal komuta ediyordu. 120 kişiyle, iki saat içerisinde Nadura’yı ele geçirdi. Düşmana 200’den fazla ölü verdirten Şeyh Müberra şehit düştü. Müberra’nın yanı sıra 16 asker de şehit düşmüş, 25 asker ise yaralanmıştı. O yaralılar arasında Nuri (Conker) Bey de vardı; dizinden yaralanmış, Gazi olmuştu.

Bingazi, kuşatılmıştı. Ama orada da gösterilen üstün çaba ve vatanseverlik örnekleri İtalyanlara ağır darbe indirdi. İtalyanlar korku ve panik içinde kaçmaya başladı; silahlarına el konuldu.

Mustafa Kemal burada, Nuri ve Fuat Bey ise Tobruk’ta başarılı olmuşlardı.

O başarılar, Enver (Paşa) ve arkadaşı Hafız İsmail Hakkı Bey’in aralarının açılmasına neden oldu. Enver Bey yanlıları orada da Mustafa Kemal ve yarenlerinin peşini bırakmadı; cephe aldı. Hatta Derne Müfreze Kumandanı Ali (Çetinkaya) Bey bile Mustafa Kemal ile arkadaşlarına ters düştü.

Derne vadilerinde inkılaba yeni bir ruh getirmekle, yurtsever genç subaylardan kurulu bir topluluk doğmuştu, ki bunlar zamanla Mustafa Kemal’in etrafında buluşmaya başladı. Onların Derne’ye ulaştıkları Harbiye Nezareti’ne hemen bildirildi:

Mustafa Kemal, İstanbul’daki arkadaşı Salih (Bozok)’e birkaç gün sonra mektup yazdı:

“…Ah, Salih, Tanrı şahidim olsun ki, hayatta tek istediğim orduya yararlı bir eleman olabilmektir. Ülkeyi koruyup vatandaşlarımızı mutluluğa kavuşturmak için her şeyden önce, ordumuzun yine eski Türk ordusu olduğunu dünyaya ispat etmek gerektiğine öteden beri inanmaktayım.”

İmparatorluğun üzerindeki kara bulutlar bir türlü dağılmak bilmiyordu. Tobruk’tan gelen haberler iyi değildi. Mustafa Kemal ve Nuri Bey cephede omuz omuza çarpışıyordu. İtalyanlar ilk kez bir savaşta uçaklarla keşif ve havadan taarruz ettiler. Atılan bombalardan birinin çok yakınında patlaması sonucu bu kez Mustafa Kemal yaralandı. Sol gözü ciddi anlamda yaralanmıştı

Hekim İbrahim Tali (Öngören) Bey, kendisini muayene etti. Gözünde kan birikmişti. Ateşi vardı, sık nefes alıyordu. Yatılı tedaviyi kabul etmedi. “Göreve devam!” dedi. Ama arkadaşlarının ısrarı üzerine Kızılay çadırında tedaviye alındı. Nuri Bey’in yarası ona göre daha hafifti; silah arkadaşının başından bir an olsun ayrılmadı.

Trablusgarp kahramanı dokuz gün içinde iyileşip tekrar Derne Komutanlığı’na döndü. Ancak gözlerini açamayacak haldeydi. Zarar gören gözü görmüyordu. "Zamanla açılır" diyen doktorlara inanmadı. 24 Ekim 1912 günü Derne'den ayrılmak zorunda kaldı. Uzun ve yorucu bir yolculuk sonrasında Viyana'ya gidip, tanınmış bir göz hekimine muayene oldu.
İşte Atatürk'ün gözündeki hafif şehlalık Trablusgarp harbinde gösterdiği bu kahramanlıktan ötürüydü.

Çocukluk ve silah arkadaşı Fuat Bulca yıllar sonra savaşın en kritik o gününü Yazar Cemal Kutay'a şöyle anlatacaktı:

"Biz harabeler içinde mücadeleye devam ederken Mustafa Kemal'in yanındaki az sayıda arkadaşı ile Kasr-ı Harun'un merkez binasına kadar ilerlediği ve buraya daldığı görüldü.

İşte bu sırada gökyüzünde bir gürültü duydum. İki İtalyan hücum uçağı çok alçaktan uçuyor ve bizim arkamıza saldırarak bombalarını koyuveriyordu. Mustafa Kemal'in yanına vardığımda onun yüzünü tanınmaz bir halde buldum. Bir elinde kılıcı vardı, diğer elinde mendili gözünü kapatıyordu.

Yaralandığını zannettim. Hayır, yaralı değildi. Fakat harabeler arasında yıkılan bir sütundan fırlayan kireçli bir taş parçası şiddetle gözüne çarpmıştı. Sönmüş kireç olmasına rağmen, bir kısmı göze nüfuz etmişti."

Not
Şehla göz nedir:

Düz karşıya bakan bir kişinin iki gözünün aynı istikamette olmaması yani bir göz karşıya bakarken diğer gözün burun, kulak, yukarıya veya aşağıya doğru kaymasıdır. Şehla bakış, şaşılığın tam karşılığı olmayıp daha çok yalancı kaymalar için kullanılan bir tariftir.

Kaynak: Yaşar Gürsoy, Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker

Yazarın Diğer Yazıları