Atatürk’ün Halep Raporu!
Ümit Sarıaslan’ı “Demir Ağlardan Örümcek Ağlarına” ve “Cumhuriyetin Mimarları” kitapları ile tanıdım. Mektubunda, 17 Mayıs’taki yazımda kullandığım “Erdoğan, Türk devletinin temellerini değiştirebilmek için hem PKK’yı hem Suriye meselesini kaldıraç olarak kullanıyor. Hatta, Atatürk’ün Türk Milleti’ne son hediyesi olan Hatay’ı bile bu iş için kullanmakta tereddüt etmiyor” şeklindeki ifadelerim üzerine bir mektup gönderdi.
Sarıaslan diyor ki; “Osmanlı, 1918’de Suriye’den çekilişimizle eş zamanlı olarak tarih sahnesinden çekildi. Aynı tarihte ordumuzun kalanını anayurda çeken Mustafa Kemal’in başlattığı atılımla Cumhuriyet göverip gövdelendi yine tarihin toprağından... Aradan yaklaşık yüz yıla yakın bir süre geçtikten sonra ‘tersine’ bir Suriye Harekatıyla (!) Cumhuriyet’i tarihin toprağına mı gömmek istiyorlar şimdi de? Tarihin belleğini epeyce düzlediler; şimdi sıra tarihin toprağını yeniden bellemeye mi geldi?”
***
Sarıaslan, 5 Aralık 2001 tarihinde “Hatay’da Tahliye İncelemesi” başlıklı bir haber üzerine yazdığı yazıda da Mustafa Kemal Paşa’nın 20 Eylül 1917’de, Halep’ten İstanbul’a, Enver ve Talat Paşalara gönderdiği “rapor” u hatırlatmıştı:
“Mustafa Kemal Paşa, 7. Ordu’nun içinde bulunduğu durumu, savaşlardan bıkmış halkın onu aratmaz umutsuzluk ve perişanlığını, devlet aygıtının artık işlemez duruma geldiğini; ekonomik çöküşle birlikte ahlâki çöküşün başabaş gittiğini, hayatta kalabilmek için en dürüst kişilerin bile her türlü kutsal duyguyu yitirdiğini, ne halkın ne de devlet memurlarının gelecekten umudu kaldığını, bu cephedeki ordu kurmay kadrosunun kesinlikle Alman komutanlardan alınmasını, yeni ve yerli bir komuta ve kurmay kadrosu oluşturulması gerektiğini, bütün bunların kotarılabilmesi için de memleketin sağlam bir ‘hareket üssü’ (tutunma hattı) halinde bulunması ve ‘bütünsel bir savunma yaklaşımı’nın an geçirmeden uygulamaya konulmasının kaçınılmazlığını sarsıcı bir dil ve çözümleyici bir bakışla anlatır ve ‘Dolayısıyla, savaş sürdüğü sürece, karşısında bulunduğumuz en büyük tehlike, her yandan çürüyen saltanat yapısının, bir gün içeriden; birdenbire ve toptan çökmesi ihtimalidir’der..
Bu bir ‘rapor’dan daha çok, tarih yaşanıp yazılmadan, yaşanacakları çok daha önceden görüp duyan bir tarih adamının zamanüstü tutanağıdır...” Atatürk’ün Halep raporu, aslında bugünkü durumu da yansıtmıyor mu?
***
Ankara’dan yazan Ferruh Bakır da AKP iktidarının Suriye’deki teröristlere lojistik destek vermesinin CIA’nın İran’a silah satması olayı yani İrangate gibi büyük bir suç olduğunu, fakat Türkiye’de sıradan bir olay gibi kanıksandığını belirtiyor ve şöyle görüş bildiriyor:
“Bence ‘Çözüm Süreci’ ile ‘Suriye siyaseti’ arasında bir bağlantı söz konusu... Güneydoğu’da bir askeri rahatlama, Suriye’ye yapılacak askeri müdahaleyi kolaylaştıracaktı... Ancak gelişmeler yıl başından itibaren böyle seyretmedi.. (...) Sonuçta ABD, Rusya’nın ‘Cenevre’ tezine destek vermek zorunda kaldı... Böylece Erdoğan-Davutoğlu, AKP hükümeti tam anlamıyla açıkta kaldı..
Erdoğan’ın, Reyhanlı sonrasındaki ilk demecinde patlamayı ‘çözüm süreci’ ile bağlantılı görmesi de zihnindekinin ifadesi olarak değerlendirilebilir... Orada da bence açık verdi...
Suriye’ye bir askeri müdahaleyi rahatlatmak ve kolaylaştırmak için, PKK ile anlaşmaya gidilmiş ve ‘Çözüm Süreci’ başlatılmışsa bundan sonra, “Süreç’in de geleceği belirsizdir... Erdoğan, bir bahane bulup bundan da çark edebilir..”
Bence Erdoğan’ın çark etmesine izin vermeyecekler... Çünkü Çözüm Süreci’nin mimarı kendisi değil, ABD’dir...