Atatürk futbolu nasıl tanımladı?

Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği Milli Futbol Takımı ilk uluslararası karşılaşmasını Türk Milli Futbol Takımı ile 16 Kasım 1924’te yapmıştı.
Dostluk maçıydı. Bir Pazar günü Moskova’da oynanan maçta Türk Milli Takımı 3-0 mağlup olmuştu.
İkinci karşılaşma 15 Mayıs 1925 günü İstanbul’da oynanmış SSCB ile olan yakınlaşma Batı ülkelerini rahatsız etmişti.

Futbola karşı pek fazla ilgisi yoktu. Takım tutmazdı. Ancak sporun ülkeleri birleştirdiğine, insanları birbirine kaynaştırdığına son derece inanırdı…

Kılıç Ali’nin oğlu Gündüz Kılıç futbola sevdalıydı. Galatasaray’ın forvetiydi. Babası derslerini ihmal eder diye üzüldüğünden Atatürk’e dert yandığı bir gün, “Kılıç, bırak, iyi bir sporcu, futbolcu olacaksa olsun!”diyerek kendisini fikrinden caydırmıştı.

Kılıç Ali’yi ziyarete gittiğinde kapıyı oğlu Gündüz Kılıç açtı. Genç futbolcu evde kendisinden başka kimsenin olmadığını söylerken heyecandan dili tutulacaktı. “Baban gelene kadar beklerim.” diyerek içeri girdi…

İkram edilen şerbetini yudumlarken, koltuğu işaret etti:

“Gel söyle otur da seninle konuşalım biraz…”

O ana kadar iyi idare ettiğini düşünürken beklediği oldu. O sıralarda milli futbol takımı ‘halk evleri takımı’ adı altında Rusya’da 5–6 maç yapmış, çoğunda da fena sonuçlar alınmıştı. Gündüz’de o yenilgiyi tadan genç futbolculardan biriydi. Utanma korkusu bütün benliğini bedenini sardığı vakit “Neden yenildiniz?” sorusuyla karşılaştı. Bir şeyler söylemeye çalıştıysa da beceremedi. İkinci sorusu geldi.

- Peki, bu yenilgiler seni çok üzdü mü?’
- Son derece üzüldüm efendim.

El hareketiyle genç futbolcuyu susturdu.

“Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek normaldir, bu üzüntü insanın yürek gücünü yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azmiyle çalışmalıdır…”
 

“Peki, futbol nasıl oynanır?” diye sordu, anlatmasını istedi.

Gündüz hemen komidinin üzerindeki kağıt kalemi alarak yanına geldi. Oyun sahasını çizdi, oyuncuların görev alanlarını, oyunun ana kurallarını anlattı. Merakla dinlerken bir ara sözünü kesti:

“Yahu desene bizim harp oyunları gibi, sizin iş de strateji bilgisi ve kurmay kafası istiyor!”

Gündüz Kılıç, babası gelip de Atatürk ile birlikte evden ayrıldıklarında kendini dünyanın en mutlu genci hissetti…

Yazarın Diğer Yazıları