Atatürk “Yoksul Kadınlar” sözüne neden kızdı, hangi notları yazıp okutturdu?
Türkiye Kurtuluş Savaşı sonrasında içler acısı bir haldeydi. Erkeklerini cephelerde şehit veren kadınlar çocuklarıyla yapayalnız kalmıştı. Oysa onlar da, savaşta erlerinin yanında kazma kürek ve sopalarla ırzlarını korumuş, cephelere erzak ve mühimmat taşımıştı…
İşte o kadın ve çocuklar için, Atatürk’ün önderliğinde; Cumhuriyet’in ilanından beş yıl sonra; 19 Şubat 1928''de, “Himaye-i Etfal Kadın Yardım Cemiyeti” kuruldu.
Kurucu üyeler derneğin ilk amblemini; anne şefkatini andırsın diye ‘yürek’ olarak belirlemişti.
İlk gelirleri 426 liraydı. Derneğin adı, halk arasında sıklıkla ‘Yoksul Kadın Derneği’ olarak anılıyordu.
Derneğin başkanı dönemin Kırklareli Milletvekili Dr. Fuat Umay''dı. Soyadını Atatürk vermişti. Anlamı, Orhun Yazıtları''nda yer alan, kadınları ve çocukları koruduğuna inanılan Tanrı’ydı, doğum ve bereketin sembolü olan Tanrıça’ydı…
Dr. Umay, Ankara''daki maddi durumu iyi olan kadınlara seslendi…
Ve o kadınlar, hemcinsleri ve çocuklarına yardım etme sözü verdi…
Derneğin arkasında Atatürk vardı. Ama o günlerde halk arasında derneğin, ‘Yoksul Kadınlar Derneği’ olarak anılmasından hoşlanmıyordu…
1930’lu yıllara gelindiğinde Türkiye hızla gelişiyordu ama dernek, ‘Yoksul Kadınlar Derneği’ olarak anılmayı sürdürüyordu. Atatürk çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmayı hızla sürdürürken o çalışmalarda en önemli rolü kadınlara vermek istiyordu. Öyle de yapacaktı...
1934’te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı konusunda kadının siyaseten önü tam olarak açıldı. Kadınlar sevinçten havada uçuyordu.
8 Şubat 1935’te yapılan seçimlere katılım, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde % 80’lere varmıştı. Oylar kullanıldı, sonuçlar açıklandığında oy verenlerin % 48’e yakınının kadın olduğu belirlendi.
Meclis’teki 386 milletvekilinin ise 17’si kadındı.(Bir yıl sonra boşalan milletvekilinin yerine bir kadın daha vekil oldu) Üstelik Türkiye’de kadına tanınan siyasal haklar Avrupa ülkelerinden önce verilmişti. (Japonya ve Fransa (945) İtalya ve Belçika 1948, Yunanistan 1952, İsviçre 1971)
Takvim yaprakları 1935 yılının 29 Nisan’ını gösteriyordu.
Ankara Orduevi ışıl ışıldı. ‘Yoksul Kadınları Himaye’ diye anılan dernek üyeleri ‘Analar Sofrası''’ adıyla bir gece düzenlemişti. Derneğin adının halen ‘Yoksul Kadınlar’ olarak anılması Atatürk’ü üzüyordu. O gece şeref konuğuydu. Kurum üyelerinden izahatlar aldı. Bir ara söz derneğin adına geldi. Atatürk dernek başkanına sordu:
- Cemiyetinizin adı nedir?
- Yoksul Kadınları Himaye Cemiyeti
- Nedir amacınız?
- Yoksul kadınlara yardım ediyoruz Paşam.
- Yoksul kelimesini beğenmedim. Türk kadınına yakışmayacak bir sıfat.
- !
- Cemiyetinizin adını ben koyuyorum. ''''Kadın Esirgeme Kurumu'''' deyiniz.
O sözleri işitenler arasında alkış tufanı koptu…
Ruh hali, çatık kaşlarında belirdi. Yaverinden kâğıt kalem istedi, notlar yazmaya başladı
Gece sürüyordu. O notlar kısa süre sonra bir kadın üye tarafından salonda bulunanlara okundu. Şunlar yazılıydı:
“ Yoksul kadın, burada hiçbir şeyi olmayan kadın anlamında alınmıştır. Hâlbuki kadın denilen bir varlık bizatihi yüksek bir varlıktır. Onun yoksulluğu olamaz.
Kadın yoksul demek onun bağrından kopup gelen bütün beşeriyetin yoksulluğu demektir. Eğer beşeriyet bu halde ise kadına yoksul demek reva görülebilir.
Hakikat bu mudur?
Eğer kadın dünyada çalışan, muvaffak olan, zengin olan, maddi ve manevi zengin eden insanları yetiştirmişse, ona yoksul sıfatı verilebilir mi? Verenler varsa onlara nankör denirse doğru olmaz mı?”
“Bizce: Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefti bir mevcudiyettir.
Şimdi anlıyorum. Yoksul kadınlar cemiyetini teşkil edenlerin insanı mefkûrelerini (ülkülerini)…
Anladığımı da birkaç sözle izah edeyim. Birkaç asırdan beri Türk kadınlığının manası unutulmuş, o, bunca varlıkların maddi manevi kaynağı olduğu halde yoksul bırakılmış; unutulmuş!
Kadın Esirgeme Kurumu bu fahiş, müthiş hatanın tashihini lüzumlu gören Türk kadınlarının kurumudur.”
"Büyük varlık ve faziletleri unutulmuş olan Türk kadınlığına ayağa kalkarak hürmetlerimizi göstermeliyiz.
Bunu düşünerek Kadın Esirgeme Kurumunu kuran bugünkü Türk kadınlarını dahi ayakta selâmlamalıyız.”
O notların okunması bittikten sonra Atatürk hemen ayağa kalktı, başıyla selamını vererek geceye katılanlara veda etti…
Kaynak:
Belleten, Cilt: XX – Sayı: 80 – Yıl: 1956 Ekim, Atatürk ve Türk Kadını
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, Ankara 1952.