Atatürk Beykoz İmamına ne sordu, ne yanıt aldı? O imam kimdi?

 

 

 

Muhammed Osman (Akfırat) Efendi 1881 yılında, dedesinin memuriyeti nedeniyle Medine’de dünyaya gelmişti. Soyu Hz. Muhammed’e dayandığı için Seyit’lerden olan hoca, yöre âdetleri gereği doğduktan sonra, kundağıyla, 6 saat Türbe-i Saadet’te bırakılmıştı.

Kuran-ı Kerim öğrenimine Ravza-i Mutahhare’de başlayıp hafız oldu.
İlk ve orta tahsilini Medine’de yaptı.
İslami ilimler tahsil etti. Babasının vefatından sonra 17 yaşında iken tahsilini ilerletmek için İstanbul’a geldi.
İlme düşkünlüğüyle tanınırdı. Fatih Çırçır Medresesi’nde tahsil yaptı. İmam Hatip Okulları’nda ders okuttu.
29 camide vaizlik yapmış, altı kez hacı olmuştu.
Zamanının önemli din adamı Dersiam Hacı Ferhat Efendi, Hacı Hafız Muhammed Osman Efendi’yi Beykoz’a getirip, cemaatine ve sevenlerine, “Bu Hacı Osman Efendi’ye itibar edip, kıymet veriniz. Çünkü ileride o, benden daha büyük dereceler ihraz edecektir” diye takdim etmişti...

Mart 1932
İstanbul


Atatürk, Beykoz’u ziyaret ediyordu...
Beykoz Hacı Ali Camii’nin imamı Muhammed Osman (Akfırat) Efendi idi.

Sarıkların yalnız vazife başında sarılacağı bildirildiği için camiden çıkınca şapka giyilen günlerdi. Bir ikindi vakti iskelenin yanındaki kahvede oturuyordu. Bir an kahvenin önünde birkaç otomobil birden durdu. En önde duran otomobilden, o zamana kadar karşılaşmamış olduğu, fakat görür görmez tanıdığı Atatürk indi. Sevincinden şaşkına döndü...

Geldiği haberi o kadar çabuk yayılmıştı ki bütün Beykozlular etrafında sarmaş dolaş olmuştu.
Hafız efendi de çok yakından görebilmek için yaklaştı.
Atatürk kalabalığı sessizliğe davet ederek, “Beykoz imamı burada mı? Gelsin de konuşalım...” diye seslendi.

Zaten tam karşısındaydı. Kalabalığı güçlükle yararak, “Buyur Paşam, konuşalım...” diye karşısına geçti.

Atatürk sol avucunda tuttuğu üzümleri kendisine göstererek sordu:

“Hoca, bu helal de bunun suyu niçin haram, bize anlatsana.”

Birdenbire şaşırdı. Nasıl yanıt vereceğini düşünürken aklına bir şey gelmiyordu. Bir ara nasıl olduysa aklına düşen cümleyi dudaklarından döküverdi:

“Paşam, karın sana helal de kızın niçin haram?”

Hacı Osman Akfırat

Sözü işitince hafifçe gülümseyerek yüzüne baktı, başıyla onayladı:
“Hoca, sen âlimsin, ben softaları arıyorum. Yarın saraya gel de seninle konuşalım.”

Hafız ertesi gün saraydaydı. Saatlerce kendisine Kuran’dan ayetler okuttu. “Çanakkale’de mevlit okutacağız, sen de katıl, Veladet Bahri’ni oku hafız efendi...” dedi.

Çanakkale...

Beykozlu Hafız Efendi Çanakkale’de kürsüye çıktı. “Bir acep nur kim güneş pervanesi” sözlerine gelince fırtına koptu. Her taraf toz duman içinde kaldı. 
Zaten epeydir kara bulutlarla kapalı gök aniden karardı. Arkasından bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı.

Kürsünün etrafında ilahi ve teşvih okuyan hafızlar koşarak çardak altlarına sığındı. Meydanda kimse kalmadı fakat Hafızlar mevlite devam etti.

“Göklere dek Nûr ile doldu cihân
Gökler âçıldı ve feth oldu zulem
Üç melek gördüm elinde üç alem
Biri meşrık biri mağribde onun...”

Beykoz Hacı Ali Camii’nin imamı Muhammed Osman (Akfırat) Efendi çağdaş bir din adamıydı. Bu dünyayı terk-i diyar ederken arkasında sayısız eser bıraktı. Ve akıllara kazınan bir de şiir:

DİNLE KARDAŞ BU BİR ULU NASİHAT...

Dinle kardaş bu bir ulu nasihat
Kulak vermessen duyamazsın ha...
Nefsine aldanıp kaçırma fırsat
Arasan bir dahi bulamazsın ha...

İyilik edersen hem başa kakma
Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma
Bu dünya fanidir tümüne bakma
Zevkü sefasına doyamazsın ha...

Sahipsiz bahçenin derme gülünden
Sakın sapma kardaş hakkın yolundan
Söyle bilki azrailin elinden
Cıva olsan dahi kayamazsın ha...

Yalan dünya olsa tapulu malın
Alırsan içinden bir top bez alın
Kovanlarda dolu olsa da balın
Bir katrasın dahi yiyemezsin ha...

Akıbet başa bu gelecek inan
Sakın bu söze eyleme güman
Azrail gelince hiç vermez aman
Taşı taş üstüne koyamazsın ha...

Kırılır kanadın belin bükülür
Gözlerinde cevher kalmaz dökülür
Bütün damarlarından kanın çekilir
Eğninden libasın soyamazsın ha...

İletipte tenaşire koyunca
Biri gelir cesedini yuyunca
Yakasız ak gömlek ister boyunca
Hem onuda bulup giyemezsin ha...

Ölüm acısıyla yürek dağlarlar
Hep kavim kardaşın kara bağlarlar
Oğlun kızın figan edip ağlarlar
Birinin feryadını duyamazsın ha...

Sorgucular gelir hemen durmadan
Gidemezsin cevabını vermeden
Yedi kez sual var kabre varmadan
Birinden birini sayamazsın ha...

Nazik tenin toprak olur beleşir
Münkir nekir gelir çabuk ulaşır
Sorarlar suali dilin dolaşır
Bir cevap bulupta veremezsin ha...

Ey gafil aç gözünü gel biraz intibaha
Üç günlük dünya için kalkma at gibi şaha
Çalış hak gözet böylece er felaha
Bari yüzün ak olsun giderken ALLAH''a...


Hacı Osman Akfırat Hazretleri Mezarı

Kaynak:
Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı
Yaşar Gürsoy, ANNE O BİZDEN BİRİ
Hanri Benazus Koleksiyonu
isteataturk.com

 

Yazarın Diğer Yazıları