Atatürk: Şu zavallı milletin yakasını artık bırakın…

Ülkesinin kurtuluşu için canını ortaya koyan Atatürk’e 2 Aralık 1922’de siyasi bir komplo hazırlanmıştı; kendisini BMM’nin ve siyasetin dışında bırakmak istemişlerdi…

Büyük Millet Meclisi''ne üye seçilebilmek için tasarı verildi.
Tasarıyı meclise sunanlar Atatürk karşıtı vekiller olan Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Mersin Milletvekili Salahattin Bey ve Canik Milletvekili Emin Bey’di.

Tasarıda şöyle deniliyordu:
“Daire-i intihabiye dahilinde mütemekkin olmak zorunludur. Ondan sonra göçle gelenlerden Türk ve Kürtler iskan tarihinden itibaren beş sene geçmişse seçilebilirler.”

Atatürk askeri görevler ve savaşlar dolayısıyla hiçbir zaman 5 yıl aynı mahalde oturmamıştı. Bu yasaya göre milletvekili seçilemeyecekti. O teklif açıkça kendisini hedef alıyordu. Zira doğduğu yer olan Selanik’ti ve yıllarca cepheden cepheye koştuğu için aynı yerde hiçbir zaman uzun süreli kalamamıştı.

Sonuç olarak bu öneri reddedildi, ancak o olay Atatürk’ü yaralamıştı.

ATATÜRK RİZELİ OLDU

İşte o günlerde, bu olayı da protesto etmek adına Atatürk’ün yanında olduklarını belirtmek için Rizeliler, Atatürk’e hemşerilik teklifi sundu.

25 Nisan 1923’te Rize Livası İdare Meclisi üyelerinden Hüseyin Bey imzası ile Atatürk’e gönderdikleri hemşehrilik teklifi, 29 Nisan 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ve Yenigün Mecmuası’nda da ‘ATATÜRK RİZELİ OLDU” başlıkları ile haber olarak yer aldı…

Erzurum Pasinler ilçesinde, 13 Eylül 1924 günü, 6,9 kuvvetinde meydana gelen depremde 60 yurttaş hayatını kaybetmişti. Yıllarca süren savaşlardan henüz yakasını kurtaran halkın canı burnundaydı…

Atatürk, Sonbahar Gezileri çerçevesinde, 17 Eylül 1924 tarihinde beraberinde eşiyle birlikte Rize’de aklı Erzurum’daydı. Hamidiye Zırhlısından alıp karaya yanaştırmaya çalışırken motor denizin şiddetinden aşırı sallanınca Müftü Mahallesi’nden yirmi yaşındaki genç Hakkı (Şentürk), dayanamadı, denize koşup kendisini sırtına almak istedi. Gencin o isteğini geri çevirdi:
“Bırak evladım, ayaklarım memleketimin sularında ıslansın…”

Atatürk Rize''de...

Rize İdman Yurdu bandosunun çaldığı karşılama havası arasın­da iskeleyi yürüyerek hükümet binasına çıktı. Üst katta olan Jandarma Dairesi’ne girdi. Sonra merdivenin başında bulunan Tapu Müdürlüğüne girdi. Tapu Müdürü Trabzonlu Abdülkerim Bey’e sordu.
- Rus işgalinde defterleriniz nerede idi?
- Mahzendeydiler; kayıt suretleri mevcuttur efendim.

325 tarihli bir dağıtım defterini açtı, tetkik etti. Tapu Başkâtibi İbrahim Efendi ile konuştu, memnun oldu. Tapu dairesinden dışarı çıkarken, bitişikteki kahvehanenin sahibi Şevket Efendi "YAŞASIN GÖZÜMÜN BEBEĞİ" diyerek bağırdı.
Sesi duyanlar alkışlamaya başladı. Yürüdükleri yolu beğendi. Trafiğe yeni açılmış, adı ‘Mustafa Kemal’ olarak belirlenmişti. Vali Mehmet Hurşit Bey’e yolları nasıl yaptırdığını sordu. Vali de gururlanarak “…imece ile yap­tırdım” diye karşılık verince, Valiye döndü:

“Siz corvee nedir bilir misiniz? Bilmiyorsanız söyleyeyim. An­garya demektir. Şunu da bilmeniz gerekir ki kanunsuz hiçbir vatandaşı işgal edemez, onu çalışmaya zorlayamazsınız. Cumhuriyette angarya diye bir şey yoktur!” dedi
.

Akşamüzeri olurken misafir edileceği Müftü mahalle­sindeki Mataracızâde Mehmet Efendi’nin evine doğru yola çıkıldı. Eve gelindiğinde Limandaki harp gemileri de elektrik donanımlarını yaktı. Hamidiye Zırhlısı ay çıkıncaya kadar projektörünü Mehmet Efendinin evine yönlendirdi…

Mataracı Mehmet Efendi’yi milli mücadeleye çıkmadan önce İstanbul’da tanımıştı. Bir ara sohbet ettiklerinde kendisine laf arasında “Yarın cepheye gitsek, kaç kişiyle gelirsin?” diye sordu. Aldığı yanıt bir Rizeliye has; keskin zekâ örneğiydi:

“Bi tufeğum, bi da ben senun emrundeyiz paşam.”

Mataracı Mehmet Efendi, çok özel misafirine Rusya’dan satın aldığı kalpağını hediye etti. Sokaklar sabaha kadar özellikle de hükümet binasının önü mumlarla ve yakı­lan gazlı paçavralarla aydınlatıldı.

Sabah olduğunda ayrılış vakti gelmişti. Limana gelinmişti. Ortaya bir anda Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi (Alemdar) ile Pazar müftüsü çıktı. Ellerinde medreselerin yeniden açılmasını isteyen bir di­lekçe vardı. Kendisine uzatılınca alıp dikkatlice okudu, kısa süre sonra ses tonunu yükselterek tepki gösterdi:

“Demek okul istemiyor da medrese istiyorsunuz. Oysa bu Millet okul istiyor. Şu zavallı milletin yakasını artık bırakın da vatan evladı yetişsin, yükselsin. Medreseler asla açılmayacaktır, hocam. Bunu böyle bilesiniz. Eğer kendi şahsımızdan, kendi hayatınızdan, kendi geçiminizden endişe ediyorsanız buna imkân yoktur. Siz ibadetle meşgul olunuz. Böyle şeyler düşünmekte mana yoktur. Bu bir kanundur. Bu, kanunu yapanlar sizden daha âlimdirler.”


Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi (Alemdar)

Yazarın Diğer Yazıları