Atatürk konuşurken bardak kıran adama nasıl davrandı?
Boğaziçini gören, büyük bahçeli bir yerde küme küme birbirinden ayrı olan yurttaşlarının yanına ansızın gelince, alkış tufanı koptu...
nderlerinin sık sık bunu yaptığını bildiklerinden pek şaşırmamış olsalar da, kendisini ilk kez o denli yakından görenler daha fazla coşkuya kapıldı…
Alkışlara nazikçe ve defalarca başıyla selam vererek kendisine gösterilen masaya geçti…
Yurttaşları büyülü gözlerle kendisini dikkatlice takip ederken, müziğin susturulduğunu fark etti.
Boğaziçi’nin mehtabı bahçeye süzülmeye başlamıştı. Yaverine müziğin derhal devam etmesi gerektiğini söyledi. Oysa yurttaşları, o an için müzikten çok O’nun dudaklarından dökülecek sözleri merak ediyor, Atatürk ise birkaç saatliğine de olsa protokolden uzak, özgürce kendini yaşamak istiyordu. Ama yine olmadı.
Gözlerinin içine bakan yurttaşlarını eğlencelerinden mahrum ettiğini düşünerek bir genci işaret etti ve ardından, “Siz, delikanlı, ne iş yapıyorsunuz?”diye sordu.
Genç biraz şaşkın, heyecanlı ama çok mutlu, zıpkın gibi ayağa kalktı:
– Resim yaparım, Paşam!
– Güzel. Demek sanatçısınız. Şimdi bize sanatın ne olduğunu anlatır mısınız?
Genç, sanatın tanımını yaptı. Atatürk topluluğa bakarak:
– Nasıl? Bu tanımı nasıl buldunuz? diyerek bir sohbet açtı.
Masadakiler birbirleriyle fısıldaşarak sanatın ne olduğunu belli-belirsiz konuşurken, bir başka genç ayağa kalkarak izin isteyip bir başka sanat tanımı yaptı. Yaptığı tanım müzikle uğraştığını belli ederken, sohbet akademik boyuta taşındı. Cesaretlenen bazı kişiler de parmak kaldırarak tartışmayı ilerletti…
Cumhur ile reisleri kaynaşmıştı. Çok mutluydular…
Sohbet bu kez hukuktan açılmıştı. Herkes kulak kesilmiş Cumhurbaşkanlarını dinliyordu. Tam o sırada sessizliği yaran bir şangırtı koptu. Atatürk dahil herkes başlarını o yöne çevirdi.
Eşi ve çocuklarıyla bir köşede oturan yaşlıca bir adamcağızın -nasıl olduysa- elindeki bardak kurtulup yere düşüp kırılmıştı.
Herkesin yeren gözleri o yakışıksızlığı yapanın üzerinde toplanırken, adamcağız sakarlığının verdiği utançtan ölecek gibi oldu. Ancak yine tam o sırada bu kez ikinci bir şangırtı duyuldu.
Bu kez bakışlar, kendi bardağını da yere bıraktıktan sonra eli hala havada duran Atatürk’ün gülümseyen yüzü ve hoşgörürlük taşıyan gözleri üzerinde buluştu.
Önce çok derin bir sessizlik oldu, ardından vatanlarını kurtaran kurucu önderlerinin o davranışındaki inceliği anlayan yurttaşların çoook ama çook uzun alkış sesleri, Boğaziçi semalarına süzüldü…
Yaşar Gürsoy
Kaynak:Türk Dil Kurumu Yayınları, cilt: 1