Nutku öncesi ses kabloları neden koptu, Atatürk baloda ''Kartalların Şerefine'' sözünü neden söyledi?
Atatürk dini ve resmi tüm bayramlara karşı duyarlıydı ama Cumhuriyet Bayramı’nın onun için çok ayrı bir özelliği vardı. O gün başka duygular taşır ve heyecanını da yakınındaki herkese hissettirirdi. Bir gün evvelden çalışma odasında veya kütüphanede ertesi gün törende ne konuşacağını, neler söylemesi gerektiğini, küçük notlar halinde toplar, sonra da hepsinin ortak noktasını tespitle, konuşmasının ana hatlarını çıkarırdı…
O gün Milli Eğitim Bakanı Profesör Hikmet (Bayur) Bey ile sohbet ediyordu:
“Cumhuriyetimizin onuncu yıldönümünde ne söyleyeceğiz? Düşünüp bir şeyler hazırlayalım,” diye emir verdi.
Hikmet Bey, emri alışının ikinci günü alışmış olduğu gibi, yaverlikten Atatürk’ün uyandığı haberi verilince odasına girdi. Gazi, Hikmet Bey’i görünce, “Bu gece çalıştım ve nutku yazdım,” dedi. Birlikte kahvelerini yudumlarlarken, Gazi sesli okumaya başladı:
“…Bu söylediklerim gerçek olduğu gün senden ve bütün uygar insanlıktan dileğim şudur: Beni hatırlayınız.”
Hitap gücünü öylesine güçlü ortaya koymuştu ki, Hikmet Bey’in bir ara gözleri doldu. Sözler Hikmet Bey’i hüzünlendirdi, içinden, “Adeta bir ayrılış duygusu yüklenmiş sanki yüreğine…” diye düşündü.
Bütün milletin o güne onunla beraber erişmeyi dilediğini ve düşündüğünü söyleyip o cümlenin kaldırılmasını kısık bir ses tonuyla, ünlem işareti konulmasını rica etti:
“ '' Beni hatırlayınız!'' deseniz Paşam?"
Gazi kendisini kırmadı; düzeltti:
“Beni hatırlayınız!”
Hemen sonra o iki kelimeyi sildi.
!0. Yıl Nutku orijinali. "Atatürk''ün sildiği, BEni hatırlayınız cümlesi)
28 Ekim günüydü. Gazi çalışma odasına girdiğinde kendisini Kütüphanecisi Nuri (Ulusu) karşıladı:
“Buyurunuz efendim! Emrediniz?”
Bir gün sonra halkına sunacağı Cumhuriyet konuşmasını dinlemesini isteyerek hemen okumaya başladı:
“…Türk milleti! Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim…
Gazi’nin nutku sona erdiğinde Nuri’nin nutku tutulmuştu.
Karşısında, dünyanın gıpta ile baktığı bir lider vardı. Canla başla savaşarak kurduğu bir ülkenin 10. yıl nutkunu önce kendisine okumuştu…
Gazi erkenden odasına çekildi, uyudu, sabah erkenden uyandı.
29 Ekim 1933 sabahı
Mehmet ve Rıdvan sakal tıraşını yapmak için odaya girdiğin de ellerini öptürdü. Bilahare yatak odasından çıkışının ardından diğer hizmetliler de bayramını tebrik etti. Ev halkı, Gazi’yi halkının arasına, kutlamalara gönderdi.
Cumhurbaşkanı Gazi MUstafa Kemal 29 Ekim 2933 törenlerine giderken
Dönüşü olmayan bir yönetim şeklinin hem ülke içinde hem ülke dışında kabul edildiğini kanıtlamak amacıyla büyük kutlama hazırlıkları yaptırmıştı.
PTT Müdürlüğü bayramın üç gününde kullanılmak ve serisi 100 kuruş olan kısıtlı miktarda posta pulu serisi hazırlamıştı…
Hilali Ahmer (Kızılay) özel iskambil kâğıtları yaptırdı.
Bütün müzeler açık tutuldu.
Bayram süresince şehirdeki kalabalıktan istifade ederek otel ve lokantacıların fazla para almamalarını temin etmek için Belediye encümenince otel ve lokanta tarifeleri belirlendi; ilgili yerlere asıldı.
Her şehir ve kasabaya, hatta köylere bile zafer takları yaptırılmış, resimler ve bayraklarla CUMHURİYET idare şeklinin, artık her Türk vatandaşının benimseyip sevdiği bir yönetim şekli olduğu anlatılmaya çalışılıyordu.
Büyük ikramiyeli piyangolar ve her türlü spor faaliyetleri için hazırlıklar yapılıyor, spor faaliyetlerinin her vilayette, hatta kasabalarda bile tertip edilmesi isteniyordu.
Gazeteler normal ebatlarının birkaç katı büyüklüğünde yayımlandı; Hâkimiyeti Milliye 96, Cumhuriyet 64 sayfa olarak halka sunuldu.
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için birçok devletten heyetler gelmişti…
Gazi ve beraberindekiler Meclis’teki kutlamaların ardından hipodroma doğru yola koyuldu…
Ruslar, Kurtuluş Savaşı’na destek verdikleri Türkiye’nin bu önemli gününe iki bakan göndermişlerdi. Hipodrom hınca hınç doluydu. Herkes Gazi’nin söyleyeceklerini merak ediyordu…
Rus yönetmen Sergei Yutkeviç diğer meslektaşları gibi konuşmanın yapılacağı kürsünün önünde yerini almış, ancak meslektaşlarının yüzüne bakamıyor, utanıyordu, zira ses alacak kablosu diğer meslektaşlarının kablosundan çok daha kalındı.
Gazi üzeri açık bir otomobille hipodroma giriş yaptığında yer yerinden oynadı.
Otomobilinden indi, merdivenleri çıktı, toplulukla tokalaştı ve kürsüye geçip konuşmasına başladı...
O sırada Yutkeviç’in kamerası kayıttaydı ama Türk meslektaşlarının her birinden bir anda sesler yükselmeye başladı:
“Hay canına yandığım! Ses alamıyoruz! Kahretsin!”
“Görüntü gelmiyor! Neler oluyor! Allah kahretsin…”
Yutkeviç’in kamerası görüntü ve sesi en kalitelisinden alıyordu. Meslektaşları Gazi’nin konuşmasının neredeyse yarısında olanları anlamıştı. Sesi kaliteli olarak alamamışlardı.
Gerçek kısa sürede anlaşıldı. Gazi’yi hipodroma getiren otomobil kabloların üstünden geçmiş; ince olanları koparmıştı. Ortada bilek kalınlığında tek bir sağlam kablo vardı, o da Yurkeviç’in kablosuydu.
Ses alma kablolarının koptuğu an...
Gazi, heyecanla konuşmasını sonlarına geliyor, halkı pürdikkat kendisini dinliyordu.
“…Türk milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!”
Coşkun bir alkış seli arasında kürsüden indi. Herkesi akşamki baloya davet ettikten sonra, gelen yabancı heyettekilerle tek tek ilgilendi…
29 Ekim 1933
Ankara Palas Oteli
Cumhuriyet Balosu
Yapılacak balo için herkes elbiseler diktirmeye aylar önce başlamıştı. Melek (Tekçe) Hanım da aylar öncesinden ısmarladığı elbisesini gardırobundan özenle çıkardı, üzerine giydi, aynada kendini izlerken hayallere dalmıştı ki eşi İsmail Hakkı (Tekçe) Bey’in sesiyle irkildi:
“Hadi Hanımım, biraz daha acele ediver! Gazi Paşam bizi orada görmezse çok üzülür.”
Hızlandı, yüzüne allığını, dudağına rujunu aceleyle sürüştü- rüp beyinin karşısına dikildi:
“Hiç kaçırır mıyım İsmail Hakkı Bey! Bu müthiş an kaçırıl maz elbette.”
Baloda kadınlar şıklık yarışındaydı. Kocaları birbirlerine o günlere gelişlerindeki kahramanlık anılarını anlatıyor, arada bir de birbirlerini çekiştiriyordu. Gazi kendini herkesin görebileceği bir yere gitti, saati göstererek bir işaret yaptı. Berberi Mehmet başıyla onaylayıp koşarak salondan dışarı çıktı. Çıkmasıyla birlikte çok kısa süre sonra toplar gümbürdemeye başladı. Saat, Cumhuriyet’in ilan edildiği vakit olan 20.30’u gösteriyordu. Salondakiler topların art arda patlamasıyla birlikte mutlulukla yerlerinden sıçradı. 101 pare top atışı, hem salondakilerin hem de bütün Türkiye’nin gurur yüklü yüreklerinde yankılandı.
Salonda az sayıda havacı subay vardı. Onlar da yaşlı subaylardı. Bir ara Gazi etrafına bakındı. Mehmet’e yanına gelmesini işaret etti, eliyle ağzını kapatarak kulağına fısıldadı:
“Nasıl görünüyorum Memo? Kılık, kıyafet, saç baş?”
“Mükemmel görünüyorsunuz Gazi Paşam,” dedi. Gazi’nin sesi duyuldu:
“Bütün havacılar bu kadar mı?”
Havacı Yüzbaşı Zeki (Gülsüm) salonun ana kapısının ardından sesini yükselterek yanıt verdi:
“Hepsi bu kadar Paşam!” dedi, bir an sustu sonra sözlerinin devamını getirdi:
“Paşam, biz uçuş elbiselerimizle uçarız. Büyük üniforma ile uçmayız. Bugün yapılan hava törenine de birliklerimizden uçuş elbiselerimizle katıldık. Bu nedenle, Ankara’da görevli hava subaylarımızdan başka hiçbirimizin büyük üniforması yok. (Büyük üniforma: Tören kıyafeti) Başbakanlıktan Merkez Komutanlığı’na gönderilen emirde, büyük üniforması olmayan subayların baloya giremeyecekleri bildirilmiş. Bu emre uyularak bizi baloya almıyorlar.”
Yüzü asıldı: “Havacılar şimdi neredeler çuçuk?” diye sesini yükseltti.
Zeki Yüzbaşı, “Hepsi bir yana dağılmış eğleniyorlardır Paşam,” dedi.
Salonda çıt çıkmıyordu. Gazi başını hızla sağa sola çevirdi, merkez komutanını bulup, “Bütün inzibatlar seferber edilecek, nerede olurlarsa olsunlar bütün havacıları toplayıp buraya getirsinler!” diye seslendi.
Yüzbaşı Zeki bir kez daha söze atıldı:
“Fakat Paşam hiçbirimizin büyük üniforması olmayacak ki…”
Gazi genç havacıya bir an baktıktan sonra, bakışlarını bir kez daha merkez komutanına çevirerek emrini tekrarladı…
Çok geçmeden Ankara Palas salonları heyecanlı, şaşırmış genç havacılarla doluverdi.
Gazi Paşa havacıları görünce kordiplomatiğin yanından ayrılarak havacıların yanına geldi, hepsinin ellerini tek tek sıkıp hatırlarını sorduktan sonra onlar için şampanya istetti…
Garsonlar şampanyaları getirince Gazi yakınındaki havacı subayların, kadehleri özenle doldurarak teker teker ikram etti, elindeki şişe tükendiğinde havaya kaldırıp haykırdı:
“KARTALLARIMIZIN ŞEREFİNE!”
Yaşar Gürsoy
29 Ekim 2022
Kaynak:
Yaşar Gürsoy, Atatürk ve Berberi – Hoşça kalın Çocuklar
Dr. Tuna Yılmaz, isteataturk.com
Mustafa Kemal Ulusu, Atatürk’ün Yanı Başında: Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları
Atatürk’ün İlk Muhafız Alayı Komutanı İsmail Hakkı Tekçe’nin eşi Melek Arı- burun Tekçe’nin anılarından
Fevzi Uçantürk - Nevzat Gökeri, Hava Kuvvetleri Dergisi
Ulus Gazetesi, Hikmet Bayur,Prof., 10.11.1939
Nebil Özgentürk, Türkiye’nin Hatıra Defteri, 1923’ten Günümüze,