Askerlik şeref ve onur demektir
Asker ocağında kanımı donduran gelişmeler yaşanıyor. Tahmin edeceğiniz gibi, görevi ölmek ve öldürmek olan askerle, bir katil arasında ince bir çizgi var. Askerde ölmek ve öldürmenin ana hedefi, vatanı korumaktır. Askerliği meslek olarak seçerken, insanlara şerefle yaşama ve şerefle ölme öğretilir. Bu yüzden, asker ölümleri, şehitlik mertebesidir. Ama son günlerde yaşadığımız, darbe girişimi sonrası gördük ki, askeri okullara torpille sokulan, orduya yerleştirilen yandaşlarda şeref ve haysiyet, ya baştan yoktu veya öğretilmemiş.
Asker, el öpmez, bel bükmez, yaralı düşmanını öldürmez, teslim olana, kendi vatandaşına kurşun sıkmaz, yalan söylemez. İşinize gelmiyorsa, askerliği meslek olarak seçmeyin. Gördük ki, bir albaylar generaller güruhu, ilkokul mezunu bile olmayan bir mollanın elini ayağını öperek, asker dışından, ağabey dedikleri sivillerin, astlarının komutası altına girmiş. Tarikatın imamları, aynı komünist parti komiseri rolünde. Hele o darbe gecesi, Genelkurmay koridorlarında dolaşan, eli sopalı molla güruhunu görünce tuhaf olmuştum.
Yıllarca, Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki bozulma ve çökmeyi yazdım, ama işbaşında olan siyasilerin umurunda olmadı. Bırakın iktidarı, komuta kademesindeki, omuzu kalabalıklar da sallamadı. Bunun ilk gizlenemeyen belirtisi, Ergenekon ve Balyoz duruşmalarında ortaya çıktı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dengesi, 12 Eylül 1980 darbesiyle bozulmuştu. Sonuç ortada.
***
CNN Türk'te dinlediğim bir haber. Sarayburnu açıklarında bir yük gemisi, Sahil Koruma botuna çarpmış ve Sahil Güvenlik botu batmış. Bir kere aklı başında olan herkes, haberin yanlış olduğunu anında anlar. İstanbul Boğazı'ndan tanker ve şilepler sabit bir hızla geçer. Sahil korumanın, manevra gücü ve hızı, şilep ve tankerlerde yoktur. Dolayısıyla büyük gemiye belli ki küçük bot çarpmış. Bir haberi adam gibi veremeyen veya vermeyen, sözde haber kanalında, böyle çok rastgele haber var. Gelelim konumuza. Kaza olmaz mı? Tabii ki olur. Dümen kilitlenir, bot kontrolden çıkar, falan, filan. Ama 3 evladımızı kaybettiğimiz bu olayda, anlaşılan bunlar yok.
Başka bir konu, geçen gün Soner Yalçın, İsmet Berkan'ı yazdı. Yüzde yüz haklıydı yazdıklarında, hatta kibarlıktan az bile yazmış. Berkan ve ekibi (Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Ruşen Çakır, Hasan Cemal) hakkında çok yazdım, ama nedense kimse ciddiye almadı. Ama basındaki bu tür grupların, şu anda yüksek makamlara danışmanlık yaptıklarını da görüyorum. Mesela, bir zamanlar Turkish Daily News adlı İngilizce çıkan gazetenin sahibi İlnur Çevik. Amerikalıları tavlamaksa, onlar biliyor onun ne mal olduğunu. Adam, Barzani'yi tavlayıp inşaat yapmak için Çandar'a yalı almış. Mesela, bizler atıldıktan sonra, 1964 yılında Kara Harp Okulu'na giren, emekli General Adnan Tanrıverdi, aynı makama danışman olmuş. İyi de adam sorun, neyi danışacaksınız?
***
Yurt dışına ve özellikle ABD'ye giden Türk gençlerine öneri. Hani moda diye bıraktığınız kirli sakallarınız var ya, eğer ABD'ye veya Batı ülkelerine gidiyorsanız, tavsiye ederim kesin. ABD'ye girmek için, muhaceret memurunun önüne gittiğinizde, Arap ve IŞİD militanı diye bir odaya alınıp, özel soruşturmaya tabi tutulma şansınız yüksek. Artık Amerikalılar, Türklere saygı ve sempati ile yaklaşmıyor. 14 yıllık AKP iktidarı sırasında Arap sınıfına kaydık.
Batı ülkelerindeki, Türkiye aleyhtarı kampanyaların sorumlusu da biziz. Avusturya'da, havaalanlarındaki panolarda yer alan yazının sebebi, Ensar vakıflarındaki erkek çocuk taciz olayları ve bu olaylara hükümetin yaklaşımıymış. Almanya'nın irtica merkezi olmakla suçlaması, Fransa ve Hollanda'nın, haşema ile deniz ve havuza girmeyi yasaklaması, bu ülkelere zorla dini sistem empoze etme çabası olarak değerlendiriliyor. Biz hâlâ birilerini suçluyoruz. Birçok ülke, çarşafla dolaşmayı yasakladı. ABD'de de bu gruba dâhil. Diyeceksiniz insanlar dinlerini icra ediyor. İyi de, her ülkenin kendi kuralı var. Mesela Suudi Arabistan ve İran, başı açık kadın kabul etmiyor. Ne yapacağız şimdi. Gittiğiniz ülkeye girmek istiyorsan, kuralına uyacaksın.