Askerin Çığlığı... (3)
Duyun bu çığlığı diyerek kaldığım yerden devam ediyorum:
***
Yeni iftiramız ya da akıl ve izanı zorlayan iddiamız ya da sorumuz nedir peki? Haziran 2016 ayı içinde (Ben o zaman Kara Harp Akademisinde öğrenci subayım) daha sonradan (niyet okuyucusu olmalısın deniliyor yani) 15 Temmuz hain darbe girişimine katılan ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilen şahıslarla Edirne-Trabzon ve Balıkesir'de aynı otelde kalmışım! Nedenmiş?
Ben o dönemde akademide öğrenci subayım ve Harp Akademileri'nde sene içerisinde görmüş olduğunuz nazari konuları genellikle Haziran ayında olacak şekilde arazide tatbik etmek, harp tarihi örneklerini yerinde inceleme imkanı sağlamak maksadıyla taa Atatürk zamanından beri (fotoğraflar arşivlerde vardır) "Kurmay ve Kültür Gezileri " planlanır ve icra edilir. Bu faaliyetin tarihi eğitim yılı başlangıcında (2015-2016 yılı faaliyetleri Temmuz-Ağustos 2015 gibi yani neredeyse bir yıl önceden) belirlenir. Bu faaliyet sadece bir gezi değildir aynı zamanda sözlü sınavlar yapılır, ayrıca 2 adet komutanlık sınavı arazide icra edilir. (Bir tanesini Kara Harp Akademisi Eski Komutanı (E) Tümg. Selim Mert , diğerini ise Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Korgeneral Tahir Bekiroğlu bizzat yapmışlardır). Bu sınavların eski Harp Akademileri Yönetmeliği'ne göre sınıf geçmeye etki katsayıları çok yüksektir ve kurmay-kültür gezisine katılmayan bir subay sınıfı asla geçemez ve ilişiği kesilir. Yani "Ben gelmiyorum, katılmak istemiyorum." demek gibi bir şansınız yoktur. Kalınacak oteller önceden akademinin koordinatör personeli tarafından belirlenmiş, mecburen kalınması emredilen yerlerdi. Bu konu halen Kara Harp Enstitüsü'nde görev yapan o dönemki Öğretim Başkanı Kur. Alb. Ertan İnaltekin'e de sorulmak kaydıyla teyit edilebilir. Güzergah 1. sınıflar için Trakya ve Batı Anadolu iken 2. sınıflar için Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri'ni kapsar şekildedir. Ancak gelen "malumata" göre ben hem 1., hem de 2. sınıfmışım meğerse! Çünkü 1. sınıf olarak bizler Edirne-Çanakkale-Balıkesir-Afyon-Denizli-İzmir güzergahını takip etmemize rağmen, nasıl olmuşsa Trabzon'a da ışınlanmışım!!! Tamamen düzmece (onu bile kendi içinde tutarsız yapmışlar), iftiralar ile ben ve benim gibi pek çok Atatürkçü, vatan evladını yıldırmaya çalışıyorlar. "Ya biz üç tane çürük yumurtadan bir tane sağlam eder seni atarız, ya da sen kuzu kuzu ayrıl!" diyorlar.
Bu durumda olup iftira ve karalamalara maruz kalan ve acaba yarın hangi yalanlarla karşılaşacağım düşüncesinde, kaygısında olan pek çok Türk Subayı var! Siz iyi niyetle yaşamış olduğunuz bu durumu amirinize bildirip; konu hakkında bana bu soruldu, ama aslı şöyledir diye bilgi verdiğinizde de o an itibari ile siz artık cüzzamlısınızdır. "Demek ki var bir şey ki sormuşlar.", "Bu da hain demek ki!", "Telefonla artık mümkünse aramayayım onu.", "Evrak getirdi acaba bir hainlik mi yaptı yazıda, iyice bakayım.", "Beni tongaya mı düşürmeye çalışıyor?" gibi durumlarla karşılaşırsınız.
Bizim bildiğimiz "masumiyet karinesi" bir anda "mahkumiyet karinesine" dönüşmüştür. Artı yıllarca canınızı hiçe sayarak çalıştığınız, uğrunda ailenizi ikinci plana attığınız kurumunuz da size bir damga yapıştırarak "güvenilir havuz" dan "güvenilmez havuza" atmıştır. Sizin askerlik onur ve şerefiniz, astlarınızın da anlamadığı bir şekilde "Neden böyle davranılıyor size?" denilecek kadar açıkça ayaklar altına alınır. Sonra da birileri size hiç haysiyet, şeref, onurunuz yokmuş gibi "kafana takma!" der. Kolaysa gel de takma… Ülser mi olalım, kanser mi? Yoksa intihar mı edelim? Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde görev yapan ve geçtiğimiz günlerde birliğinde intihar eden Piyade Binbaşı İsmail Can'ın sebebi belirlenemeyen bir nedenle intihar ettiği belirtilmektedir. Acaba kendisinin de Bilgi Alma Tutanağı ile bilgisine başvurulmak üzere böyle bir duruma maruz bırakılmış olabilir mi!!! Araştırılması gereken bir konu diye düşünüyorum.
Ne yazık ki bunları hiyerarşik yapı içerisinde dile getirmeniz, getirseniz bile bu güvensizlik ve korku ortamında bir çözüm bulabilmeniz mümkün değil. Tıpkı "çöp kamyonlarını çekin!" diyemediğimiz gibi "yeter artık durun!" da diyemiyoruz.
Bir bünyede tümör varsa ve bu şahsın hayatını etkilemeyecek derecede küçükse onu keser alırsınız. Ancak şu an tümör var mı? sorusuna var diye diye tümörlü olmayan bölgeleri de kesip almaya başladılar ve korkarım ki bu durum hastanın hayatına mal olacak boyuta gelmiştir. Böyle giderse yarın bir gün kuvvetimizin kaynağı Şanlı Türk Ordusu'nu bulamayacağız. Lütfen!!! Şerefli, haysiyetli, onurlu Türk subayının, Atatürk'ün yol arkadaşlarının bu feryadını duyun ve duyurun! Bu yazdığım ve yaptığım belki de askeri teamüllere aykırı ve bana yaptırımları olacak ama olsun! Bu yolda feda edilecek baş lazımsa buyursunlar!
Harbiye'de çok defa yürüyüş kararı saymıştık; bir kez daha canı yürekten ve hissederek:
"VATAN SANA CANIM FEDA!"