Askerin Çığlığı... 1
Yıllar öncesinden planlanıp 15 Temmuz bahanesi ile askeri liseler kapatıldı. Harb Okullarından bir yılda, kurslardan 3 ile 6 ayda subay-astsubay mezun ediliyor. Afrin'de olağanüstü çatışmalar var. Güney sınırımızdaki birlikler her an ölüm ile burun buruna. 15 Temmuz darbe girişiminde hapse girmeyip soruşturması devam eden personel her an tutuklanma endişesi ile sıcak çatışmanın içindeler. Şehit olursa al bayrağa sarılıp memleketine gönderilecek. Gizli tanık ifadeleri, yanlış raporlar yüzünden tutuklanırlarsa "hain" yaftası yapıştırılıp hapse atılacaklar. Bu duygular içinde bile görevini yerine getiren yiğit askerler aynı okullarda okuduğumuz için oluşan "ağbeylik" hukuku ile içlerini döküyorlar. Şu anda sınırlarımızın ötesinde çarpışan ismi bende saklı şerefli bir Türk Subayının çığlığını paylaşmak istiyorum:
***
Komutanım, kumpas mektupları yazınızı okuyunca göz yaşlarıma hakim olamadım. İçerde yaratılan mağduriyetler çok daha ağır mutlaka. Dışarıdaki insanlar (özellikle subaylar) için de yeni kumpas gayretleri devam etmektedir. Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulu mezunu, Yıllarca Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görev yapmış, Harp Akademisini son hakkında kazanabilmiş, Hain darbe girişimi esnasında orada (Akademide)bulunan ve hiçbir şekilde bu menfur girişime katılmayan %5'lik dilimdeki, Akademi hakkı elinden alınmış ve Karargah Subaylığı (KARSU) sınavı yapılmasına rağmen hakkı kendisine iade edilmemiş, 14 yaşından itibaren ana kucağından-baba ocağından uzak, Atatürk ilkelerine bağlı ve hayalinde bir Atatürk olma aşkı ile yaşayan ve onun gittiği yolu takip eden (askeri lise, harp okulu, harp akademisi), Sicili doğru bildiklerini söylemekten ve yapmaktan imtina etmediği için bozulmuş, Yabancı dil notları yeterince yüksek olmasına rağmen bir kez dahi yurtdışı sürekli göreve tefrik edilmemiş, Eşi yıllarca KPSS'ye girmiş olmasına rağmen bir türlü atanamamış, Ettiği askerlik yemini doğrultusunda Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda gerektiğinde vatan uğurunda canını fedadan sakınmamış, yanında silah arkadaşını şehit vermiş, bir TÜRK SUBAYIYIM!
İnsanın zoruna giden, bizlere "Liderlik şudur!","Komutan budur!", "Asker böyledir!" diyen büyüklerimizin 2007 yılından itibaren kendi evlatlarının bir kıyma makinesinde öğütülmesine sessiz kalıyor olmalarıdır. Daha düne kadar çeşitli isimli davalarla bu vatanın kıymetli evlatları etkisiz hale getirilirken susan "komutan"larımız, belli bir kesim (FETÖ) tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan hain darbe girişiminin hemen ardından kışlalarımızın, lojmanlarımızın kapılarına çekilen belediyelerin çöp ve hafriyat kamyonlarına "Durun kardeşim! Yunan ordusu mu bu? Ne yapıyorsunuz?" demek cesaretini (onurunu) göstererek bizlere de "İşte Türk askeri bu!", "Komutan, lider bu!" dedirtmişlerdir!!! Yine aynı yetkili büyüklerimiz, birileri "Ölmek için para almıyorlar mı zaten?" diye ekranlarda soru sorduklarında "Hayır efendim, bu insanlar vatanın savunması için, sizlerin huzur ve güven içerisinde yaşamanız için para alıyorlar." diyerek hepimizi gözyaşları içerisinde bırakmışlardır!!!
Amacım hiçbir kimseyi kişisel olarak suçlamak değildir. Ancak yaşanan durumu özetleyen yüce Atatürk'ün 31 Temmuz 1920'de Afyon Kolordu Dairesinde subaylara hitabıdır. Burada birkaç cümleyle alıntılayacağım müsaadenizle... "Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklalini imhaya karar vermişlerdir."…" Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkum ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur."…" Kuvvet ordudur."… "İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler."…" Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar."…" Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler!"…" Ordu ise arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir;"Ordu'nun ruhu subaylardadır!!!" şeklinde devam eder.
Günümüzde on yıldır yaşanan durumun (hakikatin) farkına varılamamış olunması ve yukarıda yaklaşık 100 yıl önce bahsedilen durumun şanlı Türk Ordusuna ve Türk Subayına reva görülmesi son derece vahimdir ve buna müsaade edenlerin de üzerlerindeki vebal çok büyük olacaktır. Dün isimli davalar, sonra hain darbe girişimi (FETÖ) yarın adı her ne ise… Olan kime oluyor? !! Kim bağımsızlığı için gerekli olan kuvvetten mahrum kalıyor? Örneğin Özel Kuvvetler'de aynı Taburda çalışma şerefine nail olduğum Binbaşı Merdin Kışkan. Yıllarca hiç hak etmediği iftiralar nedeniyle mahkumiyet yaşamış şerefli, kahraman bir Türk Subayı. Sonradan " PARDON " denilerek çıkartılıp, hemen Özel Kuvvetler Tabur Komutanlığı'na atanacak ve hemen El Bab'a görevlendirilecektir. Bu insan iki yıl içerde yattı, bir oryantasyon süreci neden yok ve hemen El Bab!? İçerde olmadı dışarıda mı? Nitekim kendisi orada bu vatan için Gazi oldu.
Yarın mektuba devam edeceğiz...