Asıl terörist kim acaba?..
Sanık, "terör örgütleri PKK ve FETÖ adına faaliyette bulunduğu, örgüt evlerinde toplantılara katıldığı ve casusluk yaptığı" iddiasıyla tutuklanmış, 35 yıl ağır hapis istemiyle yargılanmıştı...
Çünkü Türkiye'de "terörist ve casus" olmak ağır suç... Bu iddialara muhatap olan binlerce kişi de yıllardır cezaevinde...
Ama bu kadar ağır suçlamalara rağmen o şahıs özel bir statüye tabi tutuldu ve kısa cezaevi serüveninin ardından, Amerika ile Türkiye arasında büyük krize yol açan görüşmelerin sonuçlanmasıyla birlikte, hiç beklenmedik biçimde tahliye edildi!..
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, cezaevindeki o sanıkla ilgili öylesine sert açıklamalar yapmıştı ki, Amerikalı rahip Brunson'un İzmir'deki cezaevinden çıkacağını kimse düşünemiyordu...
Ankara diplomasisinin "adalet yerini bulacak, cezasını çekecek" türünden sert açıklamaları ABD Başkanı Trump'ın restiyle çarpışınca, "terörist ve casus" olmakla suçlanan Brunson'la ilgili dengeler aniden değişmişti!..
Diplomasi şaşkınlığı ve taviz Türkiye'de infial yaratırken, muhalefet ayaklanırken Brunson elini kolunu sallayarak uçağa bindi ve soluğu Beyaz Saray'da, Trump'ın kolları arasında aldı...
İkili sarmaş dolaş oldular ve Trump'ın şatafatlı sözleri ile özgürlük naraları atıldı, ABD'liler Türkiye'deki hukuka karşı zafer kazanmışçasına, meydan okunmuşcasına ahkam kesmekten de geri durmadılar...
Türkiye açısından ise terörizm ve casuslukla suçlanan bir Amerikalı karşısında boyun eğilmiş gibi bir algı yaratıldı ve ne yazık ki adalet de siyaset kadar ağır yara aldı...
Muhatap alınan terör!..
"Acaba bir Türk din adamı, Amerika'da benzer iddialarla cezaevine atılsaydı ne olurdu" diye soracağım ama eminim herkes Fethullah Gülen'i örnek gösterip, "işte orada, çiftliğinde oturuyor ve Amerika ona karışmıyor diye" itirazda bulunacak...
Oysa Amerika'ya göre, Fethullah Gülen terörist değil!.. Kendi milletinden terörizm ve casuslukla suçlanan birini Türk adaletinin pençesinden kurtarmak için tehdit üzerine tehdit savuran Amerika, FETÖ örgütünün elebaşısını terörist olarak görmemiş olacak ki, Ankara'nın baskılarına rağmen rahatını hiç bozmuyor...
Peki; rahatı bozulmayan, hatta el üstünde tutulan yalnızca Fethullah Gülen mi acaba?.. Ne yazık ki değil...
9 yıldır devam eden iç savaş kargaşasının bir bölümüne müdahale etmek için Türkiye'nin geçen haftalarda Suriye topraklarına başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nın diplomasi savaşı sürerken, terör-terörist kavramları ne yazık ki sıfat değiştirdi, kimileri makam- mevki sıçraması bile yaşadı!!!
Hatta yalnızca Beyaz Saray'da değil, Rusya'da bile diplomatik muhattap seviyesine alınan PKK militanları üzerinden yeni bir tartışma da yaratıldı...
İlginç değil mi; Amerika kendi milletinden terörizm ve casuslukla suçlanan bir din adamını baskıyla Türkiye'nin elinden alırken, terör örgütünün elebaşılarından "Mazlum Kobani" kod adlı militanı bırakın yakalamayı ve devlete teslim etmeyi, tam aksine onunla öylesine bir derin muhabbete girdi ki, Türkiye ne yazık ki yeni bir şok daha yaşadı...
Baksanıza; Rusya'daki Suriye görüşmelerine telekonferansla katılan "Mazlum Kobani" kod adlı PKK'lı Ferhat Abdi Şahin yalnızca Putin siyasetince el üstünde tutulmadı, aynı zamanda Beyaz Saray'da da muhatap olabilecek seviyeye çıkarıldı...
Trump'ın, "Bizle birlikte savaşsınlar diye onlara çok para verdik" dediği PKK/ PYD'ye bağlı "Suriye Demokratik Güçleri" adlı örgütün elebaşısı Ferhat Abdi Şahin'le muhabbeti çok şaşırtıcı seviyeye yükseldi...
Trump; "General Mazlum, nazik sözleriniz ve cesaretiniz için teşekkür ederim" dediği Şahin'le ilgili sosyal medyada paylaşımda bulunurken şunları da yazdı;
"Mazlum Kobani ile konuşmamdan zevk aldım. Ben de Kürtlerin yaptıklarını takdir ediyorum. Belki de Kürtlerin petrol bölgesine gitme zamanı gelmiştir!.."
Karanlık üçgenin sonu!..
Bir yandan FETÖ'nün Türkiye'deki "darbe" girişimine rağmen, örgütün elebaşısını Amerika'da korumaya devam eden, diğer yandan da, bir zamanlar "terör örgütü" diye nitelendirdiği PKK'nın Suriye'deki uzantısını Beyaz Saray nezdinde muhatap olan Amerika neyin peşinde acaba?..
Terörizm ve casuslukla suçlanan bir rahibi Türk adaletinin pençesinden kurtarmak için olmadık tehditler savuran Trump, diğer taraftan Türkiye'ye 40 yıldır kan kusturan terör örgütünün Suriye'deki uzantılarını övgü dolu sözlerle muhatap alırken ne yapmaya çalışıyor?..
ABD'nin terör örgütleriyle ilgili sinsi ikiyüzlülüğü sürerken; Trump, Brunson'u serbest bıraktıran Erdoğan'ın, "Mazlum Kobani" kod adlı teröristin teslim edilmesi çağrılarına yant verir mi?.. Hiç sanmıyorum...
Evet; konuya terörizm- casusluk, terörist ve örgüt ikilemleri üzerinden bakarsanız, Amerika'nın FETÖ- PKK-Brunson üçgeninde aldığı tavır derin bir ikiyüzlülüğü deşifre ederken, terörün Orta Doğu coğrafyasında neden alt edilemediğini de çok net biçimde gözler önüne seriyor...
Ve bu kanlı çember içerisinde, AKP'nin hem Amerika hem Suriye politikasını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini kanıtlayan bir gerçek de çarpıcı biçimde dışa vuruyor;
Brunson olayında, Türk adaletini erozyona uğratma pahasına Amerika'nın baskılarına boyun eğen AKP iktidarı, hem Rusya hem de Beyaz Saray nezdinde el üstünde tutularak muhatap alınan PKK'lı Mazlum Kobani ile ilgili vahim gelişmelerden nasıl bir ders çıkartacak acaba?..
Atatürk döneminde olduğu gibi, keskin- kararlı diplomasi, tavizsiz dış politika konusunda daha etkin olması gereken Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenler, ülkeyi her açıdan sarsan ilişkilere son vermedikleri sürece, Brunson, Gülen ve PKK'lı "Mazlum" üçgeninde yaşanan çelişkilerin benzerlerinden kurtulamazlar...