Araştırmaların gerçeği ve asli göreve davet
Elimde önemli iki anket çalışması var. Biri; TÜBİTAK ve Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (ISSP) adına Prof. Dr. Ali Çakıroğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu tarafından (26 Mayıs 2010) yapılan “Türkiye’de Toplumsal Eşitlik” anketi. Diğeri Açık Toplum Vakfı (Soros)-Boğaziçi Üniversitesi adına Infakto Research Workshop tarafından (11 Mayıs 2010) yapılan “Bizlik” lik, “Öteki”lik ve Ayrımcılık: Kamuoyundaki Algılar ve Eğilimler anketidir.
Önce birinci anketten üç önemli bulguya bakalım.
Soru 1) Eskiye göre toplumdaki bugünkü yerinizi nasıl görüyorsunuz?
Cevaplar: Eski durumumun üzerindeyim %20,1, eski durumumun altındayım %30,8, aynı noktadayım %49,1.
Son iki tercihi toplarsak %79.9 oranında iyileşmenin durduğunu, hatta gerileme eğilimine girdiğini; eskinin üstündeyim diyenlerin, altındayım diyenlerden %10,7 daha az olmasının da bu eğilimi desteklediğini görüyoruz.
Buna göre, toplumun bir gerileyiş sürecine girdiğini, bu tespitin genel durumumuzla örtüştüğünü söyleyebiliriz.
Soru; 2) Türk demokrasisinden memnun musunuz?
Cevaplar: Memnun olanlar 2007’de %52 iken, 2009’da %28’e düşüyor; memnun olmayanlar 2007’de %29 iken 2009’da %50’ye çıkıyor.
2009’da memnun olanlar yarıya düşerken, memnun olmayanlar neredeyse iki misline çıkıyor.
Buna göre, Türk demokrasisine duyulan ümit hızla azalıyor. Bunda demokrasinin her fırsatta istismar edilmesinin, terörü tırmandıran “PKK açılımı”nın bile “demokratikleşme” olarak gösterilmesinin büyük payı olduğunu düşünüyoruz.
3) AB üyeliğine destek.
Cevaplar. Mayıs 1998’de evet diyenler %78, hayır diyenler %18 iken, Ekim/Kasım 2009’da evet diyenler %46, hayır diyenler % 41 olmuş.
AB’ye evet diyenler 10 senede yarıya yakın düşerken, hayır diyenler iki mislini aşmış. Demek ki hayır diyenler haklı imiş, gerçeği daha iyi görmüş.
Buna göre; Hükümet AB politikasını kökten gözden geçirmelidir. Özellikle AB’deki ekonomik çöküş, Türkiye’ye tarım başta hiçbir reform alanında kaynak aktarılmayacağına ve insanların dolaşımının yasaklanacağına dair 17 Aralık 2004’deki AB Zirve kararı ile müktesebata aykırı veya ilgisi olmayan, hiçbir ülkeden istenmeyen 55 ayrı siyasi şartı dayatmasının ilişkileri çıkmaza soktuğu ortada iken.
İkinci ankete gelince, buradan çok önemli ve uyarıcı nitelikte olan iki tespiti ele almak istiyorum. Buna göre;
Soru1) Biz kimiz? Kimlik Tercihleri- Kişi için en önemli birinci kimlik hangisidir?
Cevaplar: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, %36, Türk Milletinin mensubu olmak %29, İslâm dininin emir ve yasaklarına bire bir uyan dindar bir Müslüman olmak % 18,
Laik kafa yapısına ve hayat tarzına sahip çağdaş bir Müslüman olmak %9, Kendi etnik dilim ve kültürüm içinde yaşamak ve etnik topluluğuma mensup olmak %5, Memleketim, doğduğum, büyüdüğüm, ailemin geldiği şehir, bölge %1
İlk iki cevabın toplamı % 67 ediyor. Devam edelim, birbiriyle çelişmeyen, aksine birbirini tamamlayan, sadece kimliğin önceliğini gösteren dört cevabı toplarsak %94 gibi önemli bir orana ulaşıyoruz. Buna karşılık etnik kimliği tercih edenlerin oranı %5’te kalıyor.
Demek ki cumhurun dokusu böyleymiş ve çok sağlammış.
Soru 2) Siz Türk dili ve kültürünü, etnik dil ve kültürünüzle günlük hayatınızda nasıl kaynaştırdığınızı düşünüyorsunuz?
Cevaplar: Etnik bir dilim ve kültürüm yoktur, tamamen Türk dili ve kültürü içinde yaşıyorum %66, Hayatımda birinci sırada tamamen Türk dili ve kültürü gelir, etnik dilim ve kültürüm benim için ikinci sırada gelir %20, Hayatımda birinci sırada etnik dilim ve kültürüm gelir, Türk dili ve kültürü ikinci sıradadır %8, Türk dili ve kültürüyle bir bağım yoktur, tamamen etnik dilim ve kültürüm içerisinde yaşıyorum %2.
Bu cevaplar Türk’ün etnik bir topluluğun değil, bu Milletin adı olduğunu gösteriyor. Yine bu sonuçlar, yapılan diğer bütün ciddi araştırmalarla bire bir örtüşerek, hangi kökten gelirse gelsin, herkesin Türk milletinin eşit ve şerefli üyesi ve milletin kendisi olduğunu ortaya koyuyor.
Gerçeğimiz böyle. Bu gerçek yöneticileri; asli görevleri olan milletin birliğini güçlendirmeye, insanımıza iş-aş vermeye, kanun hakimiyetini ve can-mal güvenliğini sağlamaya, “açılım” adı altında bütünlüğümüzü bozan, anaları ağlatan tehlikeli yoldan dönmeye davet ediyor.