Anlayanlara geçmiş olsun!
Birisi hep konuşan diğeri hep susan iki karakter düşünün, birisi susmayı diğeri konuşmayı iktidar sansın.
Birisi ayağının altına almayı diğeri ayağın altında kalmayı siyaset bellesin.
Birisi muhaliflerini dahi toplamayı diğeri muvafıklarını dahi dağıtmayı, birisi satın almayı diğeri satmayı strateji edinsin.
Birisi eziyeti vaziyet, diğeri teslimiyeti maharet bilsin.
Birisinin adında diğerinin ise kendisinde hareket olsun.
Birisi ayda yılda teorik, bir diğeri her zaman her yerde pratik nutuk çeksin.
Birisi fildişi kuleden esip savursun, diğer hayatın içine dalsın!
Böyle bir yerde birbirini tamamlayan iki karakter var demektir.
Oblomov'a ne kadar da benziyor!
İvan Gonçarov 'un ünlü eserindeki Oblomov karakterine yüzde yüz uyan bir siyaset fukarasının bu şartlarda siyasetin kahramanı, bilgesi, dahisi ilan edilirse şaşırmamak gerekir.
Heykel ötesi durgun tipiyle bu tür bir sefil ruh, siyasetin belirleyicisi haline geldiği yerde vay o ülkenin haline!
Onun temsil ettiği kerameti kendinden menkul siyaset, kaybı kazanç, ihaneti fazilet, erdemsizliği zafer olarak sunacaktır.
Onu hiç inanmadan ellerini patlatırcasına alkışlayanlar hep olacaktır. Çünkü Oblomov gibi bu zatı muhteşem de kendi kendine kalmaktan sıkılır da konuşmak, okumak, tartışmak, heyecanlanmak isterse, karşısında her zaman onu dinlemeye hazır, susmasını, konuşmasını, heyecanını paylaşacak, öyle olmasa bile düşünce tarzını kabul edecek uysal bir müritler grubunu yetiştirmiştir.
Adam anlamdan soyutlanmış bir fizyonomi içindedir. Ne akıllı, ne aptal, ne renkli, ne renksiz, ne dengeli ne dengesiz amorf bir yapıdadır.
Hareketin yerine kendini, bekanın yerine hırsını ikame etmiştir. Etrafındakiler siyaset yapıyor görünse de siyasetçi değil müritlerdir.
Isı kanunları önemsizleşmiştir!
Müritlerine yalnızca kutsama izin verildiği için onlar kutsaya kutsaya kutsamayı siyaset haline getirmişlerdir.
Onlar hakkında yazılacak her cümle israftır. Çünkü "Güneşe tapılan yerde ısı kanunları önemini yitirir".
Adamın konuşacak sözü, anlatacak hikâyesi yoktur. Övünmek, öykünmek, özenmek, esip savurmak gibi bir huyu vardır.
Konuşması tek heceli sözlerin değiş tokuşundan ibarettir.
Suskunluğunun ideolojisini atasözlerinden edinmiştir. Ona göre "sükût altındır", "sessizlik çoğu kez etkili bir vaaza eşittir", "anlayışlı olanlara fazla laf gerekmez", "ağız kapalıysa sinek kaçmaz", "söylenen sözler insanı zayıf düşürür, söylenmeyenler güçlendirir."
Yüzünde hiçbir zaman anlam yoktur. Hiçbir tarafında hiçbir zaman bir kaygı, bir düşünce belirtisi görülmez. Adamın kendisinde bir hayat var mı, yok mu anlamak zordur. Bakışları kendinden başka hiçbir şey üzerinde durmaz, hiçbir şey onda merak uyandırmaz.
Bazen Oblomov gibi herhangi bir yeniliğe ilgi duyar, yarım saat kadar konuşur, sonra ya yorulur ya da tatmin olup susar.
Yüz çizgilerinde belirlenmiş herhangi bir düşünce üzerinde toplanmış bir ifade yoktur. Düşünce, bu gözlerde sokaktaki özgür kuş gibi daldan dala gezinir, oraya buraya uçuşur; yarı açık dudaklarda duraksar, alnının kıvrımlarında saklanır, sonra da uçar gider.
Her şeyi herkesten çok düşündüğünü sanan bu adam vaktinin çoğunu etrafı kitaplar ve raporla dolu masaya dirseklerini dayayarak, başını ellerinin arasında geçirir. Bazen de dirsekleri yerine masada kapağı açılmamış kitapları kullanır.
Kaygı duyduğu acılı anlarda sağa sola döner, yüzüstü yatar, kalkar oturur, yatağa boylu boyunca uzanır. Bazen de ne yapacağını bilemediğinden ayağa kalkıp duvara yaslanır.
Dahidir, delidir, odur, budur, bütündür, yarımdır, gerçektir, hayaldir; kısacası hem her şeydir, hem de hiçbir şeydir.
Sonuç: Kahramanların azameti göz kamaştırdığından, müptezellerin hezimeti gölge yarattığından her ikisi de görme ve idrak bozukluğu yaratır.
Anlayanlar için geçmiş olsun!