Anlamlı ve coşkulu bir yaşam
Artık baharın gelmesiyle birlikte doğa ve insan değişiyor.
Böyle bir dönemde içiniz kararmazsa benim “Bırakmayı Düşündüm” kitabımı, ruhunuzu rahatlatmak istiyorsanız Doğan Cüceloğlu’nun “Savaşçı” (Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin) kitabını okumanızı öneririm.
Cüceloğlu, kitabının kapağında bir düşünürün sözlerine yer veriyor:
“Seni diğerlerinden farksız yapmaya,
Bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada,
Kendin olarak kalabilmek,
Dünyanın en zor savaşını vermek
demektir.
Bu savaş bir başladı mı,
Artık hiç bitmez!...”
Bu alıntılar gençler içindi.
Susan husumet!
Ama dünyanın ve doğanın değişmesiyle birlikte değişmeyen şeyler de var.
Büyüklerin dünyasında.
Kendisini rahmetle andığımız yazar Nejat Muallimoğlu “Düşünen İnsana Hazine” adlı 1470 sayfalık kitabının (ansiklopedisinin) 761. sayfasında Yusuf Ziya Ortaç’tan alıntı yapıyor. Ortaç, “Sinirlilik” adlı bu yazısında 56 yıl öncesini anlatıyor.
Bakın bakalım, değişen bir şey var mı?
HHH
Pek sinirli olduk bugünlerde. Sade iktidarlar değil, sade muhalefettekiler değil, evdekiler, sokaktakiler, tramvaydakiler, vapurdakiler de öyle.
Kavgasız otobüse binemiyoruz, kavgasız otomobilden inemiyoruz, kavgasız yemek yiyemiyor, içki içemiyor, şarkı dinleyemiyoruz.
Fotoğrafçı camekânına bakınız: resimlerin çoğu, yumruk çenede, hücum planları düşünen birer Napolyon!
Güzel bir kız geçiyor yoldan. Allah özene bezene yaratmış. Şeker mi şeker! Ama kaşın biri yerde, biri gökte! Burun delikleri öfkeyle kabarmış! İnsanın üç parmak ucuyla çenesinden tutup soracağı geliyor:
“Nedir bu surat küçük hanım? Hiddetin kime? Dünyaya güzel geldim diye niye bu kadar küskün, bu kadar sinirli, bu kadar hırçınsın?”
Garsonu çağıran yüzlere bakıyorum: Kelimesiz hakaret!
Hizmete gelen garsona bakıyorum: Susan husumet!
Partililer konuşuyor... Aman, aman, aman!.. Biri, “Ak!” dese, sanki “ok” demiş gibi yüreğinizden yaralanıyorsunuz.
Öbürü, “Bak!” dese, hâşâ huzurunuzdan, başka bir şey duymuş gibi burnunuzu tıkayıp kaçıyorsunuz.
“Barika-i hakikat müsademe-i efkardan” mı çıkar? (Gerçekler, fikirlerin çatışmasından mı çıkar?)
Evet, eğer çarpışan iki kafa olursa... Peki, ya iki bal kabağı olursa?
Münakaşalarımıza bakınız: Tek hedefimiz hakkı bulmak değil, haklı çıkmaktır.
İlimde, sanatta, hele siyasette kaşları çatık duranlara kızmamalıyız. Güler yüzlü olmaktan değil gülünç olmaktan korkuyorlar!
Hele şapkanın kurtaramadığı şark kafasında öfke, politikanın soy adıdır.
Eğer iktidarla muhalefet karşılıklı tebessüm ediyorsa inanınız sadece bilenmiş dişlerini birbirine göstermek içindir! (Akbaba mizah dergisi, 1 Eylül 1955)
İyi pazarlar.
HAYAT DEĞİRMENİ
“Sinirlilik” yazısını yazarken üç kez bilgisayar kilitlendi.
Ortaç ne kadar haklıymış!..