Analar ağlıyor, kan akıyor, hükümet nerede?
Açılım döneminde 113 şehit verdik. İskenderun’da askeri deniz üssüne yapılan roketli saldırıda 6 Mehmetçiğimiz şehit oldu, 9’u da yaralandı. Bu kahramanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, acılı ailelerine ve Türk Milleti’ne sabır ve başsağlığı diliyoruz. Kana susamış vatan hainlerini, onları görmezden gelip cesaretlendirenleri nefretle kınıyoruz.
Terörün baş sorumlusu olan siyasi iktidara da, bir defa daha sormak istiyoruz; bölücü terör saldırısına uğrayan her ülke gibi, akan kanı durduracak, ülkemizin bütünlüğünü sağlayacak gerçek, etkili ve çok yönlü tedbirler ne zaman alınacak? Bunca şehit, bunca kan, bunca acı, bunca yıkım, çiğnenen haysiyetimiz ve devlet otoritesi yetmedi mi?
Her adım başında “milli irade biziz, milletimiz yetkiyi bize verdi” diyenler; sıra bu aziz vatanın bütünlüğünü, bu mübarek milletin birliğini, bağımsızlığını ve egemenliğini, şerefli evlatlarının can ve malını korumaya gelince, neden buharlaşıp yok oluyorlar?
Başbakanlıktaki güvenlik toplantısı sonucunda tek cümlelik bir açıklama yapılıyor. Burada;“Terörle çok boyutlu mücadelenin her alanda kararlılıkla sürdürüleceği, terörün istismar ettiği koşulların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalara hız verileceği kaydedilmiştir” deniliyor.
Buna göre ülkeyi terör bataklığına sokan siyasete devam edilecek demektir. Zira “çok yönlü mücadele ve kararlılık” beyanı, şehit sayısının arttığı her olayda, kullanılan bir klişe cümle. Siyasi iktidarın elinde çok yönlü mücadele için hâlâ bir plan yok. “Çok yönlü” denilip, tek yönlü mücadele yapıldığı, bunun da yalnızlaştırılmış ve sürekli suçlanan güvenlik güçlerine havale edildiği görülüyor.
Bu durumda aziz Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır” ilkeli sözünün tam tersi yapılıyor. Ortada “Sathı müdafaadan” eser göremiyoruz. Aziz Vatanın her tarafı bölücülere açılmış, örgütlenerek siyasallaşmışlar, Edirne’den Hakkari’ye, belediyelerden TBMM’ye kadar her yerde devlete, bağımsızlığımıza, vatanımızın ve milletimizin birliğine meydan okuyorlar. İstedikleri gibi yakıp yıkıyor, vatandaşın canına malına kast ediyorlar. Kanunlar, kamu düzeni işlemiyor. 2002’de yok olan terörü bu duruma getirenlerin, “çok yönlü ve kararlı mücadele” yapacaklarına nasıl inanacağız?
Açıklama cümlesinin ikinci kısmındaki; “terörün istismar ettiği koşulların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalara hız verilecek” sözüne harfiyen uyulacağını hemen söyleyelim. Çünkü bu “açılım” demektir. Felaketin kaynağı da bu cümlede gizlidir.
Başbakan Kürt açılımını” başlatıyoruz, esasen biz bu süreci 2002’den itibaren başlatmıştık, şimdi hızlandıracağız demişti. Referandumdaki anayasa değişikliği de “açılım” için yapılıyormuş. Önce şu “Kürt açılımı” sözünü düzeltelim; doğrusu “PKK açılımı”dır. Zira paketin içeriği bölgedeki insanlarımızın değil, PKK’nın ihtiyaçlarından oluşmaktadır. Bu yolla PKK’nın istismar ettiği konular elinden alınırsa, terör gerekçesiz kalıp duracakmış. Bu da “demokratikleşme” ve “özgürleşme” ile olacakmış. Bebek katili de böyle söylüyor.
Peki Barzani ne diyor? Okuyalım; “Erdoğan’a yapmış olduğu açılımdan dolayı çok teşekkür ederim. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la da görüşüp tüm Kürtlerin açılıma destek vermesini söyleyeceğim.”
Evet “Açılım” neymiş iyi anlaşılıyor mu? İki yıldır Bakanlarımızın Bağdat ve Erbil’i yol ederek yardım isteyip de nasihat aldıkları, PKK yatakçısı bu Barzani’nin, akan kanda payı, APO’dan daha mı az?