AKP’nin Türkiye’yi getirdiği nokta: Bölünmenin ön aşaması

2009 ortalarında Cumhurbaşkanı A. Gül, Hakkari’den gelen bir heyete “iyi şeyler olacak” demişti. Bu sırada A. Öcalan ile AKP iktidarı arasında Kürt Açılımı’nın pazarlığı yapılmaktaydı. Öcalan da Kürt Açılımı’nı onayladığını açıklamış ve hatta bir yol haritası ile sürece katkıda bulunacağı sözünü vermişti. Sonra Erdoğan, Ahmet Türk ile bir araya gelerek Ağustos 2009’da Kürt Açılımı’nı resmen başlattı. AKP basını ve Batı basını bu süreci alkışlarla ve çığlıklarla karşıladılar. Türkiye’nin 1984’den buyana “silah ile aşamadığı” sorunu artık müzakereleri aşacağı ilan edildi.
Aralık 2010’dayız. AKP’nin Kürt Açılımı’nın somut sonuçlarını ortaya koyalım. İmralı’da soyutlanmış bir mahkum olan A. Öcalan artık bir siyasal lider. İmralı’dan hükümetin gözünün içine baka baka avukatları aracılığı ile PKK’yı yönetiyor. PKK’nın terör stratejisini çiziyor. Örgütü bir emri ile hareket ettiriyor, bir emri ile durduruyor. Türkiye’yi sürekli tehdit ediyor. “Ya isteklerimi kabul edin ya da kan dökmeye devam ederim” diyor. Sadece Türkiye’yi tehdit etmekle kalmıyor, örgütü içinde farklı görüşlerde olanları da tehdit ediyor. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) diye bir örgüt kurduruyor. Ahmet Türk’ü bu örgütün başına atıyor. Bütün bunlar olurken, AKP Hükümeti Öcalan ile pazarlıklara devam ediyor. Öcalan da “diyalogdan müzakereye geçtik” açıklamasını yapıyor. İmralı artık yeni Bekaa Vadisi olmuştur. Öcalan yeni Bekaa’dan PKK’yı yönetirken, şehit haberleri gelmeye devam ediyor.
AKP Hükümeti bir yandan “Öcalan ile hükümet değil devlet görüşüyor” derken, öte yandan Kürt Açılımı’nı yani terörle müzakereyi “askeri yöntemler ile PKK yok edilemedi, bir başka yol denemeliydik” diyerek savunuyor. Oysa, AKP Hükümeti 2002 sonundan 2010’a değin, terörle mücadele yerine terörle mücadele edenlerle mücadele etmeyi tercih etmiştir. AKP, terörsüz bir Türkiye teslim almış ve Türkiye’yi terörist örgüte teslim etmiştir.
2002’den 2006’ya kadar AKP Hükümeti tarafından AB Uyum Yasaları çerçevesinde alınan kararlar ile sanki Türkiye Belçika imişcesine, Türk Ordusu’nun terörle mücadelede eli kolu alınan hukuki önlemlerle bağlanmıştır. Bu hukuki yapı ile terörle mücadelenin mümkün olmadığı konusunda uyarıda bulanan komutanlar, “önce demokrasi” diye terslenmişlerdir. Ordu üzerinde öyle bir baskı oluşturulmuştur ki, sınırdan sızan PKK’lıyı namlusunun ucunda gören asker, ateş etmek yerine komutanına, “Komutanım öldürürsem yargılanır mıyım?” diye sormaya başlamıştır.
AKP Hükümeti döneminde Kandil’in basılması yerine bu köşede bir süre önce yayımlanan “Türk Özel Kuvvetleri” başlıklı yazımda ele aldığım PKK ile mücadelenin bel kemiği olan özel kuvvetlerin karargahının basılması tercih edilmiştir. Bülent Arınç’a suikast iddialarının üzerinden 368 gün geçmiş olmasına rağmen hâlâ iddianame hazırlanmadığı ve dava açılmadığı göz önünde tutulur ise Türk halkı ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaktır. 1990’lı yıllarda PKK’nın kalesi haline gelen Cizre’yi, terör örgütüne dar eden ve örgütün canına okuyan Albay Cemal Temizöz, 2 seneden bu yana Diyarbakır Cezaevi’nde faili meçhul cinayet iddiaları ile yargılanmaktadır. 21 Aralık 2010’da Cizre’de polis ve jandarma güçleri kaçak sigara operasyonu yapmış fakat direniş ile karşılaştıkları için operasyon başarısız olmuş ve devlet güçleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Gelinen nokta budur.
Bu psikolojik ortam, Dağlıca gibi sınırda gerçekleşen uluslararası komplolarla desteklenmiş, TSK üzerindeki baskı artırılmıştır. Nihayet Ümraniye Davası’nı Ergenekon psikolojik operasyonuna dönüştüren psikolojik savaş odakları, Türkiye’yi terörist örgütle müzakere aşamasına getirmişlerdir. Kürt Açılımı’nın geldiği noktada, DTK adlı örgüt Diyarbakır’da bir bildiri yayınlayarak, “bölgesel özerk Kürdistan” talebinde bulunmuşlardır. Bu Kürdistan’ın ayrı bayrağı ve sembolleri olacaktır. Ayrı ekonomisi olacaktır. Türk Ordusu burada görev yapmayacak, öz savunma güçleri yani PKK bölgeyi devralacaktır. Ayrı bir eğitim sistemi kurulacaktır. Ayrı bir bölgesel parlamento oluşturulacaktır. Bütün bu talepleri gündeme getirenler, sonra Türk milletinin her halde çok saf olduğunu düşünerek, “Biz ayrılmak istemiyoruz” demektedirler. Eğer bir ülkenin bölünmesi bu değil ise nedir? AKP Hükümetinin müzakere ortağı Öcalan’ın projesi olan demokratik özerklik projesi, AKP’nin ve onun Kürt Açılımı politikasının Türkiye’yi nereye getirdiğini göstermektedir.

Yazarın Diğer Yazıları