AKP’nin Mescid-i Aksa palavraları!
Cuma namazı çıkışında önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Türkiye gündemi ile ilgili sorular sormak isteyen meslektaşlarımıza gazetecilik öğretiyor, “Gündem bu mu?” diye çıkışıyor ve İsrail’in Mescid-i Aksa’da yaptıklarının sorulmasını istiyordu...
Niye?
Çünkü İsrail hakkında bol keseden konuşmak, televizyonlarda ve gazetelerde manşet olmak çok kolaydı! Zor olan zülfü yâre dokunan bin odalı AK Saray sorularına cevap vermek ve “Ben hâlâ AKP’liyim” dediği halde 60 civarında danışmanla Devlete ait sarayda kalmanın kul hakkı ve devlet hukukundaki yeri hakkındaki sorulara cevap vermekti!
Gazeteciler de belli ki yetersiz.
Ben olsam, “Tamam, İsrail’i soracağım, Mescid-i Aksa’yı soracağım. Bu İsrail’in ne ilk ne de son arsızlığı. Siz Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak İsrail’e Kudüs, Mescid-i Aksa ve Gazze operasyonları sebebiyle ne gibi bir müeyyidede bulundunuz?” diye sorardım.
Neyse...
İsrail üzerinden İslâm coğrafyası ve iç politikada prim yapmak AKP’nin sıradan işleri haline geldi.
Avrupa Birliği Bakanı o kadar coştu ki “O postalları elinize veririz!” bile dedi. Başbakan Davutoğlu ise İsrail’e etmedik laf bırakmadı. Onu dinleyen, “Türkiye’nin savaş uçakları herhalde Tel Aviv’i vurmak üzere havalandı!” falan zannederdi..
Erdoğan ve tabii AKP’nin tamamı ise bir kalp paradan ibaret olan “van münit” sermayesi ile seçim meydanlarında oy devşire devşire bugünlere geldiler, bundan sonra da böyle yapacaklar. Oysa, Erdoğan “van münit” dedikten birkaç dakika sonra aynı salona geri dönmüş, “Ben bu sözleri ne İsrail Cumhurbaşkanı’na ne İsrail halkına söyledim. Ben bu sözleri sözümü kesen programın moderatörüne söyledim. Sözlerim başka yöne çekilmesin diye de sizlere özellikle bu açıklamayı yapıyorum” diye, İsrail ve Cumhurbaşkanı’ndan adeta özür diledi.
Ama bu özür bile İsrail’i kesmedi.
Türkiye’ye had bildirmek için Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara’yı uluslararası sularda bastılar, İsrail karasularına çektiler, neredeyse bir köy halkı kadar Müslüman Türk’ü katlettiler, bir o kadarını da yaraladılar... Erdoğan ve hükümetinin gıkı çıkmadı. “Bu bir savaş sebebi amma, biz sabrettik” demekle geçiştirdiler. Sonra ilişkilerin normalleşmesi için İsrail’e “Özür dileme” şartı koştular.
...
Bugün Mescid-i Aksa’daki İsrail küstahlığına ağız dolusu laflar eden Başbakan Davutoğlu ve bakanlarına Türk milleti adına ricada bulunuyoruz.
Allah rızası için İsrail’in Türkiye’den özür dileyip dilemediğini bize belgeleyiniz. Erdoğan, “İsrail özür diledi” diyor. “Ben duydum” diyor. “Obama şahit” diyor.
Devletler arasında özür böyle olmaz.
Eğer İsrail özür diledi ise bunun resmî bir belgesi olmalı. O günlerde Davutoğlu Dışişleri Bakanı idi, Dışişleri’nde İsrail’in özür dilediğine dair bir ses, yazı görüntüsü var mı? Yoksa bu özür Erdoğan’la birlikte mezara gidecek bir özürdür ve tarihî hiçbir kıymeti yoktur. Zaten İsrail de “Özür dilemedim” demekte...
İsrail’in özür belgesini görmeden biz şimdi İsrail’den özür bile diletememiş bir hükümetin İsrail askerlerine postal yedireceğine, İsrail’e Mescid-i Aksa’nın hesabını soracağına nasıl inanalım?
Üstelik bu hükümet kendi askerinin başına çuval geçirilince, “ABD’ye nota verilsin, ABD özür dilesin” diye ayaklanan Türk milletine “Ne notası, müzik notası mı, büyük devletler özür dilemez”diyen bir hükümet ise!..