AKP nereye?..
AKP’nin 12 yılı dolduran iktidarı; devletin bütün kurumlarını, rejiminin kavramlarını önce yıprattı, zaman içinde yalama yaptı. Kendi ideolojisine göre yönlendirme, sonra yapılandırma yaşanıyor. İşte Milli Eğitim Bakanlığı’nın hali.. Tam bir militanlaştırma sahneleniyor. Ne ehliyet, ne kıdem, ne sicil göz önüne alınmadan, yetişmiş kadrolar görevden alınıyor. Buraya kadar acı ama daha acısı, öğretmenlerin müracaat edeceği bir yargı mercii yok! deniliyor. Sağlık Bakanlığı (Mecburi Hizmet Yasası) ile uluslararası şöhret ve ehliyete sahip hekimlerini kaybetti. Adalet Bakanlığı’nda, hâkimlerin çalışma ve mesleki hayatlarını düzenleyen mevzuat artık objektif olmaktan çıkmıştır.
Medyada yer alan iddialara göre bütün bakanlıklarda AKP mensupları çok rahat iş buluyor. AKP’li olmayan, partinin desteğini alamamış gençler yazılı sınavları kazanıyor, sözlüde başarısız kılınıyor. AKP’li müteahhit veya iş adamının payı hazırdır, deniliyor.
AKP’nin topyekûn icraatı; savunduğu mukaddeslerle yakın veya uzak yönleriyle ilgisizdir. AKP’nin savunduğu veya savunur göründüğü değerler bu uygulamalarla ne yazık ki tam tezat halindedir.
Bütün bakanlıklarda bu elem veren uygulama yayılarak devam ediyor. Bunlar medyada yer alan ağır ithamlardır.
Ayrılık süreci!
Güneydoğu bölgemiz gazetelerin haberleri ve resimlerine göre tam bir devlet tanımaz tablo görünümündedir... Açılım süreci diyerek korkunç bir ayrılık sürecine girilmiştir. Terörün bu anlayışla son bulması düşünülemez.
Şimdi Silahlı Kuvvetler’le ilgili operasyonlar geliyor. Askeri yargının yerine sivil yargının geçmesi, diğer bazı düzenlemeler, jandarmanın sivil idareye devri çizgisine geldi, dayandı.
Bilindiği gibi, Jandarma; emniyet ve asayiş hizmetlerinde görevlendirilen silahlı bir askeri kuvvet ve teşkilattır. Şehirler dışında polis görevi yapar. İç güvenliği ve asayişi sağlar. Savaş zamanı Genelkurmay’ın emrinde cephe gerisi asayiş ve güvenlikten sorumludur. 1956 yılında çıkan 6851 sayılı yasa ile kıyı ve karasuların korunması, kaçakçılığın takip ve yasaklanması da jandarmanın görevleri arasına girmiştir.
Eskiden jandarma karşılığı zaptiye kelimesi kullanılırdı. Teşkilat 16 Şubat 1846’da Zaptiye Müşîriyeti adıyla kurulmuştur. 1846’dan günümüze 168 yıl geçmiştir. Bu bir kuruluş için çok değerli bir zamandır. Bu zaman içinde jandarma teşkilatı istihbarat, takip, suçluları yakalama, asayiş konularında fevkalade başarılı olmuştur. Basında yer alan iddialara göre teröristbaşı, jandarmanın sivil otoriteye bağlanması talebinde bulunmuştur. Teröristbaşının talebi doğrultusunda böyle bir değişikliğe geçilmesi tek kelimeyle cinayettir.
Zaten ülke terör şartları yaşarken, AB hukuku kabul edilerek güvenlik güçlerinin eli kolu bağlanmıştır. Teröristler ateş açacak, askerler Vali Bey’den izin isteyecek sonra karşı ateş açacaklar. Böyle bir durumu hayal etmek mümkün değildir.
Şimdi, ben yaptım oldu zihniyetini terk etme zamanıdır. Sınırlarımızda esen savaş rüzgârları çok dikkatle takip edilmelidir. Bu savaşın tehlikeli yönü; Kur’an-ı Kerim’in sayfalarını, mızraklarının ucuna geçirerek ve bu yolla Hz. Ali’nin kuvvetlerini çarpışamaz hale getiren Muaviye zihniyetinin savaşa yön vermesidir. Bu durumda iç cephe en az dış cephe kadar önemlidir. Jandarma teşkilatına bu noktada büyük sorumluluk düşecektir. Jandarmayı siyasi iktidarın bir genel müdürlüğü haline getirmek facia olur. Yaşanmış tecrübeleri iyi görmeli ve değerlendirmeliyiz.
Rant uğruna katliam
AKP’nin Devlet ve Millet Meclisi tecrübesinden mahrum kadrolarının tek hassasiyeti; güçlü olma yolunda kendi kapitalist sınıfını tek güç haline getirmektir. Bu yolda, TOKİ kullanıldı. Başta İstanbul olmak üzere bütün şehirlerimizin kimliği katledildi. (Göğe kılıç çekmiş minarelerin, şehirlerin şahı canım İstanbul) diyen şair kim bilir ne kederler içindedir. İstanbul’u Avrupa’nın en çok gökdeleni olan şehri yaptılar. Arazi rantıyla şekillenmiş ihtirasları bütün illeri kastı kavurdu. Yangın Bayburt’a kadar ulaştı. Şehrin Çoruh kıyısındaki mesire yerinin ağaçları katledildi. Kaç asırlık güzelliğin yerine beton binalar yükseldi. Gariptir yeşil düşmanlığı, ağaç düşmanlığı bu iktidarın 12 yılında artarak devam etti.
Ne yazık ki bütün bunları takip edecek ve vatandaşa doğruları ulaştıracak basın-medya her gün kan kaybediyor. Yüzlerce gazeteci ekmeğinden oldu. Yine pek çok gazeteci tutuklandı. Bütün bunlar ülkemizin fevkalade aleyhine oluyor. Uluslararası kuruluşlar gelişmeleri dikkatle takip ediyor ve Türkiye’yi; temel hürriyetlerden mahrum, karanlıklar ülkesi olarak görüyor çok kötü bir çerçeveye alıyorlar. Bu devletin temel taşlarıyla oynamayı iktidar artık bırakmalıdır. Nice bin tecrübe ile konulmuş taşların varlık sebebini iyi idrak edelim. Unutmayalım; temel taşıyla oynayan pek çok insan tepesine yıkılan çatıyla harap olmuştur.