AKP Kerkük’ü peşmerge kuşatmasına terk etti (2)
Amerikan işgalinden sonra, ise Kerkük’ün göbeğinde ya da kenar mahallelerinde binlerce Kürt hiçbir hakkı olmadığı halde çoğu Türkmenlerin olmak üzere planlı bir şekilde Kerkük’te yeni yerleşimler yarattı. Bu ikinci dalga da Türkmenleri daha büyük bir sıkıntıya soktu. Üstelik, kendisine eski rejim tarafından toprak dağıtılan Arapların bir kısmı, kendilerinin olmayan bu toprakları işgalden hemen sonra Kürtlere satarak şehri terk etti. Bir kısmı ise hâlâ üzerinde oturmaya, bina yapmaya ve ekip biçmeye devam etmektedir. Çıkarılan yasa ile devlet, kamulaştırılan bu taşınmazları kendi kontrolüne almaktadır. Bu durum Türkmenlerde mallarının geri dönmesinin güçleştiği düşüncesini yaratırken, Araplarda merkezi hükümetteki Şiilere duyulan güvensizlik nedeniyle tedirginlik yarattı.
Kerkük’te ekonomik, siyasi, sosyal ve stratejik boyutları olan “arazi” meselesi, yeni dönemdeki gelişmelerin en kritik dönüm noktalarından birisidir. Fakat, Kerkük’ün peşmergeler tarafından işgalinin perde arkasında bir faktör daha var. 3 hafta kadar önce Kerkük’te KDP binası ve Kürt silahlı güçlerini hedef alan saldırılardan sonra şehirde güç gösterisi yapmak için fırsat arayan Kürtler bu fırsatı Havice’deki olaylarla buldular. Orta Doğu’daki ayaklanmalardan etkilenerek Havice’de yönetimi protesto gösterisiyle başlayan olaylar, ABD tarafından kurulan silahlı milisler olan Sahva’daki adamlarıyla bazı Arap aşiretlerinin Kerkük merkezine doğru yola çıkmasıyla tırmandı. Bunun üzerine Kerkük’e 5000 civarında peşmerge gücü konuşlandırıldı. Bu güçler peşmerge birlikleri değil, Zerevani denilen KDP’ye bağlı özel silahlı birliklerdir. Kerkük, kuzeydeki yerel yönetimin yetki sınırlarının dışında kalmasına rağmen bu birlikler Kerkük’ü kuşatma altına alarak adeta güç gösterisi yaptı. Kerkük’teki Kürtleri korumak için şehre geldiklerini ve Kürtlerin güvenliğini sağlamadan çıkmayacaklarını söyleyen bu güçleri ne ABD, ne Irak hükümeti ne de Türkiye engelledi. ABD ve Irak hükümetinin bu silahlı grupları şehri terk etmeye “ikna çabası” ise henüz sonuç üretmedi. Asıl sorun ise Kerkük’ün kuzeye bağlanmasını ve Türkmenlere zarar gelmesini bir dönem kendisi için kırmızı çizgi ilan eden Türkiye’nin Kerkük abluka altına alınmışken bu kadar sessiz kalması. Türkiye’nin Irak politikasının bir süredir ekseninin kaydığı, zaten Irak’ın kuzeyinde olup bitenlere Türkiye’nin yaklaşımından bellidir.
Kerkük’ün bu kadar göz ardı ediliyor olması, hiçbir yönden açıklanabilecek bir durum değildir. Galiba, Türkiye’nin Kerkük’ü tekrar hatırlaması için şehrin tamamen işgal edilmesi veya Türkmenleri hedef alan büyük bir şiddet dalgasının başlaması gerekmekte. Son yıllarda Türkmenleri sinsice vuran şiddet görmezden geliniyor. Gelişmelerin böyle devam etmesi Kerkük’ü ve Türkmenleri her geçen gün daha fazla tehlike altına atmaktadır. Ve meselenin en önemli boyutu kendisinin de bir Türkmen olduğunu unutan Ahmet Davutoğlu’nun her yerde “uzlaştırıcı” rolü oynarken Kerkük’te soydaşlarını peşmerge zulmüne terk etmesi, Telaferlilere de kulağa hoş gelen fakat sonuç doğurmayacak konuşmalar yapmasıdır.
Sayın Davutoğlu, tarih herkesi bir şekilde hatırlar. Tarihin sizi Kerkük’ü Barzani’ye veren ve Türkmenlere terk eden Türk Dışişleri Bakanı olarak hatırlamasına izin vermeyin. Bu konuyu önümüzdeki günlerde sizin ve Türkiye’nin gündemine getirmeye devam edeceğim.