AKP hükümetinin Balyoz tutuklamalarında sorumluluğu var mı?
Erdoğan 15 Şubat 2011’de yaptığı konuşmada Balyoz tutuklamalarının sadece yargının işi olduğunu, hükümeti bu işe bulaştırmak isteyenlerin kötü niyetle bunu yaptıkları anlamında ifadeler kullanmaktadır. Gerçekten
öyle mi? AKP Hükümetinin Balyoz
tutuklamaları ile ilgisi yok mu? İsterseniz bir bakalım.
Referandumdan sonra yapılan HSYK seçimlerinde “Adalet Bakanlığı listesi” diye anılan liste kazanmıştır. Böylece demokratikleşme iddiası ile yapılan Anayasa değişikliğinin sonucu, AKP Hükümetinin yargıç ve savcıların tayinleri üzerinde partizan bir denetim kurması olmuştur. Referandumdan sonra oluşan HSYK büyük ölçüde Adalet Bakanlığı’nın bir parçası haline dönüşmüştür. Yeni HSYK’nın oluşmasından sonra gerçekleşen ve 410 kişiyi kapsayan ilk hakim ve savcı atamaları da HSYK ile ilgili şüpheleri doğrulamıştır.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak, Adalet Bakanlığı’nın isteği üzerine bu görevlerinden ve başkanlık makamlarından Yeni HSYK tarafından alınarak üye hakim olarak Gebze ve Sakarya’ya atandılar. Bu atamalar 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 196 general ve subayın yargılanacağı Balyoz iddianamesi yargılamasının başlamasından
48 saat önce gerçekleşti. İki ağır ceza mahkemesinin reislerinin görevlerinden alınma gerekçeleri ise haklarında süren soruşturmalarmış. Peki, soruşturmalar sonuçlanmış ve haklarında hukuki bir karar veya bir yargı kararı çıkmış mı? Hayır!
Üstelik, eğer bir hakim İstanbul’da ağır ceza mahkemesi reisliği yapamayacak durumda ise Gebze veya Sakarya’da ağır ceza mahkemesi üyeliği yapmasının kabul edilebilir olduğu söylenebilir mi? Bu iki ilde ağır cezada yargılananlar daha “kötü” hakimleri hak ediyorlar da İstanbul’da yargılananlar daha iyi hakimleri hak ettikleri için mi bu atama yapıldı? Bu iki hakimin görevden alınmasının nedeni HÜKÜMETİN İSTEDİĞİ KARARLARI VERMEMELERİ. Erkan Canak, Albay Dursun Çiçek’in tahliyesi yönünde oy kullanmış. Zafer Başkurt ise Ergenekon davalarında uzun tutukluluk sürelerine itirazları ile tanınıyor. Prof. Dr. Haberal’ı mahkûm ettirmeyen tek hakim olarak tanınıyor.
Ergenekon ve Balyoz davalarında tahliye kararı veren İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri Yılmaz Alp ve Tuncay Arslan da referandumdan sonra görevlerinden alınarak İstanbul içinde düz hakim olarak atanmışlardır. Tutuklama kararı veren hakimler atanmaz iken tahliye kararı veren hakimlerin görevlerinden alınması, AKP hükümetinin HSYK aracılığı ile
yargıya yapmış olduğu açık ve kaba
bir baskıdır.
Balyoz davası ile ilgili oluşan yeni mahkeme heyeti de ilgili duruşmada 163 general ve subayın tutuklanması kararını vermiştir. Kamuoyundan gelen eleştiriler üzerine Başbakan yardımcısı Cemil Çiçek, HSYK’ya neden hakim değişikliği yapıldığını izah edin çağrısında bulunmuş ve aynı gün HSYK görev yeri değiştirmenin bir rüşvet soruşturması ile ilgili olduğunu açıklamıştır. HSYK’nın bu açıklaması aynı adliyede çalışan ve hakkında gümrükten yasal sınırları zorlayarak mal almakla ilgili bir soruşturma olan hakim de başka bir yere atanmış olsaydı inanılabilir olurdu. Ancak HSYK anılan hakimi yerinde tutarak inanılırlığını yitirmiştir.
Referandum sürecinde Anayasa reformuna, yargıyı demokratlaştıracağı iddiası ile destek veren ve “evet” oyu için çalışan Demokrat Yargı Derneği HSYK seçimlerine gerçekleşen hükümet müdahaleleri üzerine AKP hükümetine sert tepki göstermiştir. Demokrat Yargı Derneği ayrıca HSYK seçimleri öncesinde Adalet Bakanlığı’nın seçim sürecine nasıl müdahale ettiğini belgelerle ortaya koyan 100 sayfalık bir rapor açıklayacağını da bildirmiştir. Demokratik Yargı Derneği yönetim kurulu üyesi yargıç Faruk Özsu şöyle demektedir: “Yeni HSYK’nın yargıçlar üzerinde yarattığı baskı ve tehdidin düne oranla daha etkili ve korkutucu olduğunu söylemeliyim. Zira dün baskı merkezden (yani ideolojik etkinliği taşrada az olan Ankara’dan) gelirken bugün her adliye bir merkez. Eskiden yargıçlar, merkezden kendilerini gizleme imkanına nispeten sahipken bugün iki kat fazla takiyye yapmak zorundalar (...) Bugün de mevcut hükümetin mutlak egemenliği altında olan HSYK varken bir iktidar partisi temsilcisi hele de başbakan karşısında hiç kimsenin şansı olamaz. Çok açık söylüyorum: yeni oluşan HSYK’nın tahmin edilen ideolojik yapısı ve gücü karşısında bir yargıcın başbakan aleyhine karar verebilmesi için kelleyi koltuğa almış olması gerekir.”
Evet, ne dersiniz? Generalleri ve subayları kim tutuklamış?..