Akengin'in elli yılı…
"Yedi sekiz yıl önce Ankara'da Bayburtlular Derneği'nin lokaline düşmüştü yolum. Duvarda gelmiş-geçmiş tüm Bayburt milletvekillerinin fotoğrafları vardı. İçlerinden biri de benim babamın halasının oğlu Ekrem Ocaklı idi. Bir şey diyemedim orada ama çok kızdım içten içe. Yahu o milletvekillerinin bir kuşak sonra esameleri okunmayacak be! Ekrem Ocaklı, o başarısız milletvekilliği dönemi ile değil, Türk Halk Edebiyatı'na yaptığı kaynak kişi olma özelliği ile hatırlanacak. O lokalin duvarlarında, Bayburt'un yetiştirdiği sanatçı, edebiyatçı ve bilim adamlarının fotoğrafları olmalıydı. Bayburt, iller arasında kendine seçkin bir yer edinmek istiyorsa, bu insanlara sarılmak zorundadır. Yahya Akengin bunlardan biri işte. Kıymetini biliniz, siz kazanırsınız."
Böyle yazmıştım 5-6 yıl önce Haber 69 Dergisi ile Bayburt Postası Gazetesi'nde…
Bu yazımın etkisi olmuş mudur bilemem ama, olsa da olmasa da fark etmez, Bayburt Üniversitesi, Yahya Akengin'in 50. Sanat yılını kutlamış yaptığı bir etkinlikle. Kutlarım kadirbilirliklerini. Bir dergide özel sayı çıkarıyormuş, o da güzel…
Dostum, yerdeşim Yahya Akengin şairdir öncelikle, hem de adamakıllı şairdir, Türk Edebiyatında şimdiden yerini almış bir şairdir. Afşar Timuçin "Şiir kuytu yerlerde, durgun sularda, saçak altlarında, kanat diplerinde yetişmez" der, doğru der, Akengin'in şiiri, enginlerde, yüce dağlarda, toplumsal ve tarihsel savrulmalar içinde ve de Hisar ekolü gibi bir bireşim anıtının gölgesinde yetişmiştir.
O ki şair dedik, hadi dizelerinden örnekler sunalım da dediklerimizin yerindeliğini kanıtlayalım:
İşte "Zaman" şiirinden dizeler:
"Ay düştü koynuna sular sustular/Tuttu zamanın dizginlerini bir tomurcuk/Bin bir niyaz ile vardı secdeye/Gölgesi aşkı fısıldayan dağlar/Dağlar ki bulutlara söyler sırrını
Bu gece bulutlarda bir hal var/Gönül hükmünü geçirsin zamana/Düşüp eline hoyrat rüzgarların
Taştan taşa vurulmadan/Saklansın rüyaların bir hücresinde/Ömre bedel günahsız bir yalan"
Ve işte bunlar da "Zakkum" şiirinden:
"Kulaklarım gök kubbenin seyir defterinde/Kanar yüreğim suskun çeşme başında/Esrik yellerde kokusu nice çılgınlığın/Aradım durdum nice mezar taşında/Yalın sevmelerin kibirsiz türküsünü
Şiirler alır saltanatlar satarım/Düştükçe yolum ören şehirlere/Esir pazarında nice tahtı sergileyen/Esirler görürüm bir satırlık sevgiye
Sen ey dili kekre kayaların tezgâhtarı/Kaldır pembe örtülerini pişmanlığın üstünden/Hayalinle fikri solan güller için/Söyle saklısını kökünde barınan zehrin"
Şiir yanında romanları, öyküleri, oyunları, denemeleri de vardır; şiirine erişemeseler de onlarda da şiirsellikler bulursunuz. Örnekleyeyim "Dönüş Acıları" romanından apardığım imgeli, hikmetli sözleri:
"Büyük ve derin ırmaklar gürültüsüz akarlar."
"Hepimiz dünyaya bir beyaz kâğıt olarak geliyoruz."
"Uzağına düşülen sevgili insanüstü varlık olur."
Bu roman hakkında yazdığım bir yazıda demiştim ki, "Bu romandan bana bir de 'Terzinin biçtiği kumaşın huzur dolu kokusu' kaldı. Şimdiki gençler o kokuyu almıyorlar, bilmiyorlar, ne yazık…" Hâlâ oradayım ben.
Evet, kutlu olsun Üstad! Nice elli yıllara. "Bir semaverlik muhabbetler"inizi daha çok dinleyeceğiz, Kop Dağındaki "Yıldız yıldız sarı çiçekleri" görmeye gideceğiz birlikte, Ulu Tanrı izin verirse.