Akademide PKK var!
1128 akademisyenin PKK ağzıyla imzaladıkları, devleti hedef alan bildirisi epey tartışıldı. Tartışmalar genellikle "Hainler, hesap verin, imzanızı geri çekin, okulu terk edin" gibi anlık tepkiler arasında geçti.
Hemen ardından bir takım medya organları ortaya çıkıp, akademisyenlerin savunuculuğuna soyundular. Akademisyenler, mağduru oynamaya başladılar, her zaman olduğu gibi ifade özgürlüğünün arkasına sığındılar, "ötekileştirildiklerini" iddia ettiler.
Üst tondan verilen tüm tepkilere rağmen ne imzasını geri çeken (1 kişi hariç) ne de hesap veren oldu. Ders vermeye, yarınlarımızı eğitmeye kaldıkları yerden örgütlü bir şekilde devam ediyorlar. En önemlisi de artık daha korkusuzlar.
Hiyerarşik bir etkileşim
Bildirinin imzalanması son derece organize ve kapasite gerektiren bir iş... 1128 tane akademisyene ulaşıp, tek tek bildiriyi okuyup onaylarını almak ciddi bir yapılanmanın ürünü.
Bu süreç üniversitelere yerleşmiş, örgütçü kişiler tarafından hiyerarşik bir sistem içerisinde yürütülüyor.
Örneğin, A üniversitesinin B bölümün başkanı kadrosuna aldığı aynı düşüncesindeki ekibine "Bu bildiriye imzanızı yazıyorum" diyor ve olay bitiyor.
Bildirinin talimatı da doğrudan örgüt yöneticileri tarafından üniversitelerden sorumlu kişilere iletiliyor.
2012 yılında da akademisyenler tarafından benzer bir bildiri kaleme alınmıştı. Bildiride aynen şu ifadeler geçiyordu:
"Abdullah Öcalan'ın tecridi kaldırılıp, avukatlarıyla görüşmesi sağlanıncaya kadar, bilimsel toplantı ve konferanslar dahil olmak üzere akademik aktivitelerimizde, üniversitelerde verdiğimiz derslerimizde ve yazı faaliyetlerimizde, Kürt sorunu ve taleplerini öncelikli gündemimize alacağımızı duyuruyoruz."
Bildiride toplam 196 akademisyenin imzası vardı. Sadece 3 yıl içinde örgüt üniversitelerdeki akademik gücünü neredeyse 6 kat artırdığı anlaşılıyor.
Peki bu bildiriye imza atan 196 akademisyen şimdi ne yapıyorlar ya da haklarında ne gibi bir hukuki süreç başlatıldı? Tabi ki, hiçbir şey... Üniversitelerde ders vermeye, kadrolaşmaya, kendine yakın gördükleri öğrencileri destekleyip, milliyetçi öğrencileri okuldan atmaya devam ediyorlar. Dahası 1128 akademisyen olayının en etkin organizatörleri...
2012 yılındaki bildiriden sonra devlet yetkililerinden, ilgili makamlardan tek bir açıklama gelmedi. Kimse YÖK'ü göreve de davet etmedi. Göreve davet edilmeyen YÖK de kendiliğinden bir soruşturma açmadı. Hatta o bildiriye imza atanların bir kısmı sonradan akil yapılıp devletin karşıladığı harcırahlarla Türkiye turu attırılmış, bazıları da AKP ve HDP sıralarından Meclis'e bile girmişti. Kısacası devlet aleyhine veya örgüt lehine bildiri yazarsanız önünüz açık demektir!
Daha önce neredeydiniz
PKK'lılar tarafından, 2015 yılında Ege Üniversitesi'nde Fırat Çakıroğlu ve 2010 yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde şehit edilen Hasan Şimşek için görevlerini ihmal eden, suça ortak olan çok sayıda akademisyen vardı. Peki bu kişiler hakkında tek bir soruşturma açıldı mı? Tıpkı bugün olduğu gibi envai çeşit sendika, STK konuya tepki gösterdi mi?
Dahası bu olaylarla ilgili hükümet kanadından tek bir tepki, açıklama ya da baş sağlığı geldi mi?
PKK'nın akademik yapılanmasını esas aldığımızda, planlı, sistemli ve organize bir şekilde çalıştıklarını görüyoruz. Deşifre olmaktan, tepki almaktan çekinmiyorlar. Sanki yasal yönden de dokunulmazlıkları var. Herhangi bir yaptırımla karşılaşmadıkları gibi haklarında en ufak bir kelam ettiğiniz zaman sizi dava ediyorlar.
PKK'nın üniversitelerdeki kadrolarına, militanlarına, propagandalarına göz yumulduğu sürece, olayların arka planları araştırılmayıp, günlük tepkiler verildikçe PKK'nın akademi ayağı güçlenmeye devam eder.