Ak Parti nasıl mı gider?
Ak Parti'nin rakiplerinde, Ak Parti'ye oy vermeyenlerin dilinde yıllardır hep aynı soru;
- Bunca şey yaşandı.. Oyu hala yüzde bilmem kaçlarda.. Nasıl oluyor arkadaş?
Olur arkadaş.. Böyle giderse de olmaya devam edecek arkadaş..
Neden mi?
Çünkü 'Siyasal İletişim' dediğimiz hadise, hileleri bol olan bir hadise..
Buna bir de, bugünün iletişim şartlarını eklediğinizde, "Hileleri kolayca tutabilen, yutturulabilen" bir hadise..
**
Ak Parti'nin kurulduğu günden bu yana terk etmediği bir iletişim stratejisi var..
Son dönemde bunu daha amatörce yapsa da, bu stratejinin ana hattı "Kutuplaştırma"
Milleti kamplara ayırıyor. Bu kampları muhafaza etmek için de, dilinin sertliğini koruyor, gerginliği diri tutuyor. Böylece, kamplar ya da moda tabirle mahalleler arasındaki geçişlerin önünü kesiyor..
Daha da açabilmek için buyrun empati yapalım.
Ak Parti'ye oy vermiş bir vatandaş sayın kendinizi..
Doğal olarak, 17 yıllık iktidarın tüm sonuçlarından bir anlamda sorumluluk hissedeceksiniz..
Öyle ya, oyunuz olmasa, olan neyse artık, onlar olmazdı.
Bu psikolojiye, karşı mahallenin biriken öfkesini ekleyin.
O öfkenin sizde yaratacağı tedirginliği ekleyin.
Ve sürekli diri tutulan gerginliğin, o tedirginliği nasıl besleyeceğini düşünün..
E hadi ondan sonra buyurun tercihinizi değiştirin bakalım, değiştirebiliyor musunuz?
**
Devr-i sabık yaratmaktan tutun da, bir başka iktidarda elindekinin avucundakinin alınma ihtimali bile insanı nasıl tedirgin eder.
Nitekim, belki para değil, pul değil, ihaleler değil ama, Türkiye'nin Ak Parti karşıtı kesimlerinin elinden alınanları düşündüğünüzde, nasıl bir tedirginlik yaşandığını anlamak kolaylaşır.
Cumhuriyetin değerleri gitti. Devlet aklı gitti. Türklük şuuru gitti. Milli değerler yerle bir oldu. Toplumun bir kesiminden yaşam alanları alındı.
Ak Parti karşıtı kesimdeki tedirginlikle, bugün kafası karışmış Ak Parti seçmeninin tedirginliği, esastan değil belki ama usulden aynı.
Dolayısıyla, bu dönemde en önemli iletişim argümanı "empati" ve o empatinin işaret ettiği gerçeklere uygun adımlar.
**
Nedir o adımlar?
Bakın bir örnek vereyim.
Sosyal medyada bir görüntü dolaşıyor.. Bilen biliyor ama topyekün itham altında bırakmamak için kentin adını buraya yazmayayım..
Kahvehaneci bir abimiz, tepeden tırnağa da haklı gerekçelerle Ak Parti iktidarına isyan ediyor.
Söylediği her sözün altına imzamı atarım..
Ancak kahvehanesine astığı dövize bakarmısınız..
Ne yazıyor?
"Tayyip'çilere bu kahvede çay yok"
Tam bir, "Oldu mu şimdi Yaşar? Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" durumu..
Tepkilerinde haklı.. Her birinin esaslı gerekçeleri var..
Ama kahvehaneye asılan bu yazıyla, mücadele ettiğini zannederken, aslında Ak Parti iktidarının iletişim stratejisinin ekmeğine yağ sürüyor. Aslında ne yağı, kaymak, üstüne de bal sürüyor.
Bu abimizi tenzih ederek söylüyorum;
Ak Parti 17 yıldır, işte bu karşıtlık, kamplaşma ve bu kamplaşmanın yarattığı psikolojiyle, mahalleye körü körüne bağlılık üzerine kurulu bir taktik izliyor..
Bugüne kadar Ak Parti'ye oy vermiş bir vatandaşımızın, "Tayyipçi" kalıp kalmaması önemli değil bu noktadan sonra.
Bu noktadan sonra önemli olan, karşı mahallenin onda yaratacağı tedirginlik..
İşte o tedirginlikte Ak Parti'nin beslendiği ana damar.
Çünkü o tedirginlik, kendi mahallesini bir arada tutuyor..
Moda deyimle Ak Parti seçmenini konsolide ediyor..
Tayyip Erdoğan ağzını her açtığında "Bunlar var ya bunlar" diye başlayıp, "Sizden şunu alır, bunu alır" diye devam ediyor ya, boşa mı sanıyorsunuz?
Karşı mahalleyi sürekli şeytanlaştırmasını, bilinçsizce bir refleks mi sanıyorsunuz?
Aksine, bilinçli, hatta sonuçları itibarıyla 'taammüden' bir iletişim stratejisi.
Siyasetin matematiği farklıdır.
Özellikle iktidar partilerinin kaybedeceği her bir oy, karşı tarafa geçeceği için aslında iki oydur.
**
Şimdi soru şu;
- Ak Parti'yi iktidardan indirecek olan nedir?
Cevap basit, oyunun azalması..
Peki, bu nasıl olur?
Ak Parti'ye oy verenler, muhalefet partilerine oy verdiklerinde olur.
Yani 17 yıllık kamptan, kutuptan, mahalleden çıktıklarında olur.
Peki, karşı mahallede böylesine itici tavırlar devam ettikçe, Ak Parti'nin beslediği ve istediği tedirginlik yaşandığı sürece, sizce bu ne kadar mümkün?
Elbette değil.
Kamplaştıran zihniyet, kendi mahallesindeki vatandaşların tedirginliğini diri tutmak için çaba harcıyor.
Karşı mahalleden böylesi itici tavırlar geldikçe de, bunda hiç zorlanmıyor. Çünkü oy verenleri diğer mahalleyi kendisi için risk olarak görüyor.
**
Aslında Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partinin kurulduğu gün yaptığı konuşmada, uzun uzun tam da bu noktanın üzerinde durmuştu.
"Siyasete yeni bir dil, yeni bir tavır getireceğiz" demişti..
Ötekileştirmeyen, ayrıştırmayan, mahallelere ayırmayan bir dil..
Bu siyaset için umut verici bir yaklaşım..
Ama zamanla nasıl yorumlandı görüyorsunuz;
- Yoksa Meral Akşener ve İYİ Parti, Ak Parti'ye mi yanaşıyor?
Yok annem.. Yanaşmıyor.. Yanaşmıyor da, 17 yılın alışkanlıklarından sen mevzuyu okumakta zorlanıyorsun.
Ve bu iletişim körlüğüyle, hala meseleyi çözebileceğini zannediyorsun.
**
Bir başka örnek..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun belli zamanlarda sergilediği "Muhafazakar hassasiyet" hemen nasıl yaftalanıyor;
- Yoksa CHP yörünge mi değiştiriyor?
Yok annem. Değiştirmiyor da, 17 yıllık alışkanlıkla sen hedefi ıskalıyorsun..
**
Tekraren;
Şu basit sorunun basit yanıtı bile gerçeği gözümüze sokuyor aslında;
- Ak Parti iktidarının değişebilmesi için ne olmalı?
Basit; Ak Parti'ye oy veren vatandaşlarımızın oyu muhalefete yönelmeli..
Peki sorarım size, siz olsanız, doğru bulsanız bile, karşı mahallenin tedirgin eden dil ve hırçınlıklarını görüp mahallenizi terk eder misiniz?
Yoksa, sineye çekip kendinizi güvende hissetmeyi mi tercih edersiniz?
Cevap belli, riske girmez, mahallenizde kalarak kendinizi güvende tutmak istersiniz.
**
Tekraren söylüyorum, bu kahveci abimize değil sözüm..
Ama net bir örnek olduğu için takdirinize sunmak istedim..
Ben bu abinin yerinde olsam, Ak Parti'yi asıl kudurtacak olan yolu seçerdim..
Derdim ki;
- Ak Parti'ye oy veren kardeşlerimize çay yüzde 25 indirimli. Gelin çayımızı içelim, sohbet edelim.
İşte bu var ya bu, 17 yıllık kurnaz siyasi stratejinin, iletişim kurnazlığının iflasına giden yolu açar.
Evet sabır ister.. Evet atmayan sigorta ister.. Evet dişleri sıktırır..
Ama sonunda kazandırır..
Karar aşamasındayız;
Kavgayı derinleştirerek iktidarın devam etmesini mi istiyoruz, yoksa emek harcayıp kazanmayı ve değiştirmeyi mi?
Mesele bu kadar basit..
Akıllı olmak gerekiyor demiyorum, akıllı olmaya mecburiyet var..