Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

AİHM anadilde seçmeli derse onay verdi mi?

Bu konuda medyada çok sayıda haber yayımlandı. Acelecilikten veya bilemediğimiz sebeplerden olacak, bazı yanlışlar yapıldı. Bunları düzeltip, bazı değerlendirmeler yapalım. Tabii bunu da; AİHM kararını ve öğrencilerin dilekçe metnini görmediğimiz için, yine medya bilgilerine göre yapmak durumundayız.
Haber başlıkları aynen şöyle: “Afyon Kocatepe Üniversitesi öğrencilerinin, ’Kürtçenin’seçmeli ders olması için açtığı davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), oy birliğiyle talebi haklı buldu.”
Önce şu hususu açıklayalım. Mahkeme başvurulardaki iddiaları, AİHS’e aykırılık yönünden inceler. Sonuçta var veya yok tespitini yapar. AİHM’ye başvurabilmek için de, önce iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. Bu olayda iç hukuk yollarının tüketilmesi verilen cezalarla ilgili olduğundan, anadilde eğitim talebinin, mahkemeye götürülememesi gerekir.
Nitekim mahkeme kararında; öğrenciler dilekçe vererek suçlanmayı hak edecek bir şey yapmadı, ifade özgürlüklerini kullandı vurgulamasını yaptıktan sonra, verilen cezayı “orantısız” buluyor. Demek ki, orantılı olsaydı mesele olmayacaktı.
Zaten mahkeme kaynakları, davanın anadil öğrenimi açısından değil, sadece ve sadece öğrencilere verilen disiplin cezaları açısından ele alındığını ısrarla vurguluyormuş. Bir yargıç da, “İfade özgürlüğü ihlali” ifadesini kullanıyor. Üstelik Türk Danıştay’ı verilen cezayı bozarak, dava konusunu ortadan kaldırmıştır. Buna göre AİHM’nin davaya bakmaması gerekirdi.
Haberin doğrusu AİHM, anadilde eğitim isteyen öğrencilere verilen disiplin cezasını bozdu şeklinde olmalıydı.
Başka bir iddiaya göre mahkeme AİHS’nin 2. maddesinin 1. protokolüne göre karar vermiş. Doğru olamaz. Çünkü, 1. protokolde “ana” dilde eğitimle ilgili bir hüküm yok. İlk cümlesi de, Anayasamızın 42. maddesinde olduğu gibi, “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz” şeklindedir.
Ayrıca Türkiye 2. maddenin bütününe, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Yasası kurallarının saklı tutulduğuna dair çekince koymuştur.
Öte yandan, bir ülkede çoğunluğa mensup insanların dili, devletin dili olmak zorundadır. Çoğunluğa mensup hiç kimse, imtiyaz veya farklı bir talepte bulunamaz. Aksi durumda, bu niteliğini kaybeder.
Azınlığa mensup olanlara gelince: Bu konuda AİHM’nin birçok kararı vardır. Mesela Belçika, Hollanda ve Polonya’daki resmi azınlıkların; anadilde yayın, öğrenim ve eğitim yapma istekleri mahkemece reddedilmiştir. Gerekçe; AİHS azınlık dillerine özgürlük tanımadığı için, koruma altına almamıştır. Bundan dolayı devletlerin böyle bir mecburiyetleri yoktur.
Bir başka yanlış veya yanıltma da, öğrenciler dilekçelerinde; “Anayasa’nın 42. maddesiyle anadilde eğitimin temel bir hak olduğunun görüleceği, ancak Türkiye’de ’Kürtler’ gibi birçok halkın varlığının yok sayılması nedeniyle anadil ve kültürlerini geliştirmekten mahrum bırakıldıkları” iddia ediyor. Tabii asılsız bir iddia. Anayasa’da ve 42. maddenin hiçbir yerinde, “anadille” ilgili böyle bir ifade yok. Nitekim, 42/1 maddesinde, “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından mahrum edilemez” diyor. Ülkemizdeki uygulama da böyledir. Yine 42/9 maddenin; “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” ilkesi, evrensel hukuka da uygundur, bizdeki uygulama da böyledir. ABD, Almanya, Fransa, Yunanistan, Japonya örneğinde olduğu gibi. Hepsinde de resmi dil tekdir. Dilekçedeki “halklar” iddiasına gelince, yine bütün ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de; hangi boydan, soydan, aşiretten gelirse gelsin, herkes Türk milletinin eşit haklara ve sorumluluklara sahip evladıdır. Irk veya etnisite gibi gruplar, halk olarak kabul edilmez. Halk milletin yaşayan kesimine denir. Bu anlamda Türkiye’de bir halk vardır. Herkesi kucaklayan Türk halkıdır. Bu tahlillerden sonra diyebiliriz ki; AİHM başlıktaki kararı vermemiştir. Hatırlanacağı gibi, bir tarihte aynı anda, bütün üniversiteler ve devlet kurumları için, dilekçe eylemi başlatılmıştı. Bir yerlerden düğmeye basılmıştı. Ama AİHM bu toplu eylemi görmek istemedi, PKK’nın sivil itaatsizlik stratejisinin gereği olduğunu da.
Sonuç: Konu Türkiye olunca her şey mümkün!

Yazarın Diğer Yazıları