AFAD, TANAP'ın konteyner kentlerini ne yaptı?
Deprem sadece canları alıp götürmekle kalmıyor. İhmalleri, ihanetleri de ortaya çıkarıyor. Kızılay''ın gerçek görevini yerine getirmediğine ilişkin ilk olay 1999 Marmara yıkıntısında ortaya çıkmıştı. Kızılay''ın o dönem başına çöreklenen yönetimin beş yıldızlı otellerdeki konaklama faturalarının da kurum tarafından ödendiğini TBMM''de kurulan komisyon sayesinde öğrenmiştik. Bazı alımlardaki yolsuzlukları, yönetimdeki ayrıcalıkları da yazmıştık. Komisyonu başında o sırada MHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı olan Nazif Okumuş vardı. Gazetecilikte ağabeyim, hocamdır. Kompleksi yoktur. Nitekim başta tıbbi konular olmak üzere yine o dönemin MHP Afyonkarahisar Milletvekili Dr. Mehmet Telek''ten yardım isteyerek komisyonun tarihî raporunu hazırlatıp kamuoyu ile paylaştı. İlgililer TBMM kayıtlarından o raporun tamamını çıkartabilir. Diyoruz ya ibret alınmadığı için bugün holdingleşmeyi tercih eden Kızılay''ın güvenilir olmaktan çıkışı yaşanmazdı.
Her şeye rağmen "Onurlu duruş" şart. TBMM''deki o raporundan sonra Kızılay yönetimi istifa etmişti. Şimdikiler pek pişkin! Derken Sevgili Tekin Küçükali ağabeyim getirildi Kızılay''ın başına. Ömrüm boyunca 39 defa Kızılay''a kan verdiğim için ödül sahibi olarak Ankara-Pursaklar''da kurulan şubenin üyesi oldum. Küçükali, kaybedilen prestiji yeniden kazandırdı. Depolarda sayımları yaptırdı. Menkul ve gayrimenkullerin muhasebesini çıkarttı. Bilançoyu her fırsatta şeffaf olarak kamuoyu ile paylaştı. Umutlanmıştık. Sevgili Ercan Saatçi ve diğer yönetim kurulu üyeleri bırakınız "Huzur hakkı" adına maaş almayı, makam araçlarını bile kullanmadılar.
Tekin Küçükali iktidar tarafından dayatılan talepleri kabul etmedi. Kenara çekildi. Sonrasında, gelen yönetim de direnince bir gecede istifaya zorlandılar. Ve AKP iktidarının aile yapılanması haline dönüştü. Güvenilirliğini de yitirdi ne yazık ki...
Son depremde Kızılay''daki olumsuzlukların üzerine adeta tüy dikildi. Canım kardeşim Murat Ağırel''in sayesinde Kızılay''ın çadır sattığını, yurt dışından gelen battaniye paralarının nereye gittiğinin bilinmediği gibi bir çok olay patladı. Etrafı koku sardı. Halen istifa yok. Hesap vermek de yok!
Bütün bu rezaletlerin arasında bir de AFAD krizi var ki, ört ki ölem... Canım memleketimde bütün kurumlar Saraya bağlı iken AFAD İçişleri Bakanlığı''na bağlı. Yani Süleyman Soylu''ya. Üzerinden bir ay geçmesine rağmen her yönüyle sınıfta kalan AFAD''tan tek istifa yok. Japonya''da olsak yüzlerce harakiri olurdu.
Geçtiğimiz gün KRT''de açıkladım. AFAD''ın TANAP Projesi''nden hibe edilen tatil köylerini aratmayan tesisleri ne yaptığı da meçhul.
TANAP''ın önce ne anlama geldiğini hatırlatalım. Azerbaycan doğal gazını Avrupa''ya taşıyan boru hatlarının adı. Üstelik Türkiye olarak üretmediğimiz bu gazın ücretini belirlemek ve pazarlamak gibi stratejik konumumuz var. Bu projenin ayrıcalığından dolayı ülkemizin deneyimli inşaat şirketleri ortaklık oluşturdu. Tam 8 merkezde şantiyeler kuruldu. Kars, Erzurum (Pasinler), Sivas-Hafik, Yozgat, Ankara-Polatlı, Eskişehir-İnönü, Bursa-Gönen''de kurulan şantiyelerle dünya standartları üzerinde kamplar oluşturuldu. Prefabrik ve konteynerlerden oluşan ofislerin bulunduğu karargah binaları inşa edildi. Alt yapı hazırlandı, yangın söndürme sistemlerinden tutun da 100 bin kişilik ilçeye yetecek jeneratörlerden, her merkeze ikişer tane yerleştirildi. Ve ikişer yemekhane, tam donanımlı mutfak, çamaşırhane, 2 tane çok büyük gazino dinlenme alanı. Spor salonları kapalıda tüm aletler, açıkta halı saha spor alanı tenis de oynanıyor. Yatakhaneler ki prefabrik ve konteynerli odalarda televizyonlar bile vardı. Atık su temizleme sistemi de kurulmuştu. Reviri, doktoru, hemşiresi sağlık teknisyeni mevcuttu. Marketi vardı. Kazan dairesi olduğu için 24 saat sıcak su temin ediliyordu. Yakıt istasyonu, mazot, benzin, LPG servisi yapılıyor. Araçların bakım ve onarım atölyeleri ve ambarları mevcuttu.
Değerli okuyucularım, bu tesisleri bizzat gördüm. Hepsinde güvenlik konusunda görev yapan emekli asker arkadaşlarım vardı. Adı geçen 8 büyük şantiye tesislerinin bazılarında 1500-3000 arasında personel çalışıyordu. Toplamda 10 bin personelin barındığı tesislerde deprem gibi olağanüstü durumlarda 30-40 bin insanımızın barındırılması söz konusudur.
Peki ne oldu bu tesisler?
Recep Tayyip Erdoğan, Yunanistan Başbakanı ve diğer zevat ile açılışı yapıldıktan sonra bu tesisler tek kuruş alınmadan AFAD''a devredildi. Bir tesisi ise Adalet Bakanlığı''nın Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü''nün talebi ile Kadınlar Açık Cezaevi Tesislerine dönüştürüldü. Geriye kaldı 7... Sahi bunlar afet durumunda devreye sokulmuyorsa nereye gitti? Yoksa iktidar mensuplarının "Hobi Bahçeleri"ne mi dönüştürüldü? Bazı tarikat ve cemaatlerin tesisleri haline mi getirildi? Malumunuz AKP sayesinde Karadeniz''de "Yayla turizmi gelişti!" Arap ülkelerine siteler yapılıyor. Oraya mı transfer edildi? Üzerine bir milyon soruyu da siz ekleyin!
Bunun arkasını genç gazeteci arkadaşlarımın bırakmayacağından eminim! Biz de takipçisi olacağız.
RUHUMDA SIZI, İSMET DEMİRDÖĞEN...
Ankara gazeteciliğinin yüz akını yitirdik. İsmet Demirdöğen tevazunun da, meslek namusunun da "Anıtı"dır. Bugün medyanın kilit isimlerinin çoğu O''nun öğrencisidir. Çağdaş Gazeteciler Derneği''ni kucağında bulduğunda neler yaşadığını az kişi bilir. Ben tanığıyım. İsmet Ağabey, RTÜK üyeliği de yaptı hem de hakkını vererek. Beraber çok sayıda TV ve radyo programı yaptık. "Halk Radyo"da haftada iki gün "Ağır Sohbet" adını verdiğimiz programda O''nun Türkü konusundaki derinliğini keşfettim. Türkü kültüründe tek geçerim.
Bütün ölümler kalleştir... Sağlık konusundaki hassasiyetini bildiğim İsmet Ağabeyim, bir taraftan babası öte yandan eşi Fatoş Hanımefendinin hastalıkları ile mücadele ederken "Pankreas kanseri"ne 45 günde yenik düştü.
Gırtlağımda yakılan modül yüzünden yutkunmakta güçlük çekiyorum. Ama gözyaşlarıma engel olamıyorum. Oysa İsmet Ağabey bağlama çalacak, sevgili Savaş Kerimoğlu türkü söyleyecekti. Aralarda ben de şiir okuyacaktım... Kala kala "Ruhumda Sızı"...