Adalet Hiç Var Olmadı
Yoo yo... Adalet yürüyüşü yapıldı diye hemen piyasaya sürülen "kes-yapıştır" kitaplardan biri değil bu kitap. Bir bilimsel yapıt, yayım tarihi 2015, yazarı: Prof. Dr. Çetin Yetkin, Yayınevi: Kilit.
Çetin Yetkin deyince bir duracaksınız, çekirdekten yetişme bir hukuk adamı öncelikle, eski bir savcı, sonra doktora yapıyor ve bilim yolunda başarılı bir yürüyüş... Değerli-eşsiz eserler art arda geliyor.
Yetkin Hoca'dan en son, imzalı olarak bu kitabı aldım; kitabın adı: "Adalet Hiç Var Olmadı/Adalet Kavramı Üzerine Kötümser Bir Deneme".
Evet kötümser bir deneme, iyimser olmak için ne tarihsel bir neden var ne de güncel neden. Kol gezmiş, gezmekte adaletsizlikler...
Öncelikle bakış ve yaklaşım ters ve yanlış, adaleti mülkiyetle ilişkilendiren bir dolu düşünür ve filozof var (Cicero, Locke, Aquinas, Immanuel Kant, David Home gibi). Mülkiyetin korunmasını adalet olarak niteliyorlar, mülkiyeti temel insan haklarından sayıyorlar, hatta devleti mülkiyet konusunda görevli sayıyorlar. Mülkiyet gerekirse zorla ve de devlet eliyle korunursa düzen ve adalet sağlanacak. E peki ya mülksüzler? Bunun yanıtı yok.
Ve dinler... Adalet'e "ilahi" sıfatı da eklemişler, yani Tanrısal adalet. Eklemişler ya sıra uygulamaya geldiğinde deyim yerindeyse çuvallamışlar.
Söz gelimi İslam... Evet adalete dair çok sayıda ayet ve hadis var ama bunların hükme ve uygulamaya dönüştürülmesinde eşitlik ve adalet yok. Birçok mezhep imamı, düşünür, bilgin (Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Rebi ve Gazali gibi), sözleşmişçesine adaletin sağlanmasında hükümdarı görevli ve yetkili sayıyorlar. Tarih boyunca da zaten hep böyle olmuş. Olmuş da, ya hükümdar adil değilse (ki çoğu zaman öyle), işte o zaman adalet'e "sizlik" eki ekleniyor kolayca.
Hıristiyanlık ise başlangıçta âdil elbette, bir komün yaşamı var bağlıları arasında. Ne ki, Roma döneminde devlet dini olması ile birlikte egemen güçlerin baskı ve sömürü aracı oluyor, Martin Luther'le birlikte de sermayenin baskı aracı ve sonraları kapitalist emperyalizmin acımasız yüzü, bugün de küreselleşmenin sahtekâr iğrenç yüzü (bu yüzün, tamamen Hıristiyanlığın fotoğrafı olduğunu söylemek istemiyorum, başka etmenleri yadsımıyorum, işin Hıristiyanlık bağlamındaki bölümüne dikkati çekmek istiyorum).
Yetkin Hoca, Marx, Engels, Şeyh Bedrettin gibi mülkiyet karşıtı düşünürlerin görüşlerine de yer veriyor. Onlara bakınca mülkiyetin kutsandığı, savunulduğu yerde adaletin mülksüzler ve ezilenler bakımından asla olmayacağı kanısında oluyorsunuz.
Ve şu meşhur "sosyal adalet"... Ona da değiniyor Çetin Yetkin Hoca ve şu vurucu saptamayı yapıyor: "Sosyal adaletten söz ediliyorsa orada adalet yoktur."
"Emperyalizm, küreselleşme, adalet" ve bunların güdümünde biçimlenen uluslararası hukuk. Bunu bugün de görüyoruz, tarihte de görmüşüz; İngilizlerin Hindistan'da yaptığı ekonomik ve ticari vahşet belli, gizlenemez; ancak bütün bunlar olurken İngilizler Hindistan'da mahkemeler kurmuş sözüm ona adalet dağıtıyorlardı.
Evet adalet hiç olmadı, neden olmadı? Çetin Yetkin Hoca'ya göre bunun üç nedeni var; birincisi adalet tanımında aykırılıklar, ayrılıklar var; ikincisi adaleti açıklamak ve tanımlamak hukuk kuralları içinde yapılmalı, bu yapılmıyor yeterince ve üçüncüsü, sınıfsal çıkar ve kaygılar göz ardı ediliyor.