AB'nin Türkiye'yi dışlayan raporu
2018 yılının Kasım ayında Avrupa Parlamentosu'nca (AP) Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında fiilen donmuş olan katılım müzakerelerinin resmen askıya alınması çağrısında bulunulmuştu.
Avrupa Parlamentosu da, bir hafta önce Avrupa Birliği'nin Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını öneren bu raporu 109'a karşı 370 oyla kabul etti.
Rapor Kati Piri tarafından hazırlanmıştı.
Eleştiriler üzerine Kati Piri, "Türk Hükümeti beni sevmiyor olabilir ama benden sonra gelecek raportörle çok daha zor anlar yaşayacaklar." diyor.
Raportör açık konuşuyor ve diyor ki "Bu Türkiye ve bu AB ile Türkiye'nin üyeliği mümkün değil."
Üyeliğin ancak "değişik bir Türkiye" ve "daha etkin ve değişik bir AB ile mümkün" olabileceğinin de altını çiziyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AP'nin kararına tepki göstererek "Neymiş üyelik müzakerelerini durduracaklarmış. Ah keşke öyle bir karar alsalar, ama öyle bir karar veremezler" dedi.
AB ile Türkiye ilişkileri yılan hikâyesine dönüştü.. Eskiden AB alıyor gibi yapıyordu, Türkiye de giriyor gibi yapıyordu idare edilip gidiyordu. Şimdilerde AB almıyor gibi yapıyor, Türkiye de girmiyor gibi yapıyor yine idare edilip gidilecek!
Sonuçta AB'nin alacağı yok, Türkiye'nin de gireceği yok!
Ayasofya'yla terörist ve AB birlikte ilgileniyor!
AP'de Türkiye ile "Müzakereler durdurulsun" oylaması yapılıyor ve müzakerelerin durdurulması yönünde bir sonuç çıkıyor.
Sonra AB'nin Türkiye'yi yeniden müzakere masasına çağırması için bazı maddeler önergeye konuluyor.
AP'nin, "tarihî ve dinî yapıt" şeklinde tanımladığı Ayasofya'nın "görüntüsünün değiştirilip camiye dönüştürülmesin" şartları ekleniyor.
Bunlar sanki AB'nin değil de Yeni Zelanda'da iki camiye saldırıp 50 Müslümanı katleden terörist dayatması.
Hatırlatalım ne demişti kitle katliamcısı terörist?
Katil terörist manifestosunda 'Tüm camilerin ve bu arada Ayasofya'nın minarelerinin de yıkılacağını' yazmıştı.
Kimin kimden ilham aldığını bir kenara bırakalım.
Ne alakası varsa?
Ayasofya'yla bir yandan katil terörist diğer yandan AB ilgileniyor.
AP bununla da yetinmiyor ve Türkiye'ye diyor ki kişisel bilgilerin paylaşımı konusunda Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında müzakerelerin başlatılabilmesi için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile tam, geçerli ve ayrım yapmadan iş birliği şartını öne sürüyor.
Türkiye'yi resmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne taviz vermeğe ve ilişki kurmaya zorluyor. AB'nin her raporu her ne hikmetse PKK, FETÖ, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi yanlısı oluyor.
Kuruluşuyla birlikte demokrasi ve insan hakları ilkelerini esas aldığını söyleyen AB, Türkiye'ye 15 Temmuz darbe girişimini yaşatan FETÖ'nün ekibine "Gülen Hareketi" diyor.
AP'nin kabul ettiği raporda örgütün yargıdan ihraç edilen FETÖ'cü hâkim ve savcılarıyla ilgili, "4 binden fazla hâkim ve savcının işten atılmasının hukukun bağımsızlığı ve tarafsızlığına tehdit oluşturduğu" belirtiliyor.
Avrupa Parlamentosu bu FETÖ'cü hâkim ve savcıların Türkiye'de ne hukuk ne de yargı bağımsızlığı bırakmadığını bilmiyor mu?
Böyle bir rapora en anlamlı tepki AK Parti'li Ömer Çelik'ten geldi. O, "Bu raporu size aynen iade ediyoruz. Kabul ettiğiniz bu raporu, 'Avrupa Irkçılık ve İslam Düşmanlığı Müzesi' kurup kapısına asabilirsiniz" dedi.
Bu sözlerin altını biz de kalın çizgilerle çiziyoruz. Ancak gelinen aşamada AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin çığırından çıktığı da açıktır. Sürdürülebilirliği de kalmamıştır. Bakışı bu denli şaşı ve yanlı olan bir birlikte Türkiye ne işi olduğunu bir kaç kez düşünmek zorunda olduğu açıktır.
Türkiye AB'siz dahası AB'ye rağmen var olmanın yollarını düşünmelidir. Bunun için iktidar soğana, samana, ete muhtaç olmayan bir Türkiye'yi oluşturmanın yolunu düşünmelidir!