AB’nin Güneydoğu Projesi 4 : Türkiye son istasyona gelmek üzere
Türkiye henüz 2000 yılında imzaya açılan ve bir çok ülkenin imzalamadığı “Çocukların Müdahil Oldukları Silahlı Çatışmalara İlişkin Protokolü” de, ihtiyari olduğu halde, 2003’te sessizce imzalayıp AB’nin takdirini almıştır. Özellikle 15 yaşın altındaki çocukların askere yazılmasını/alınmasını, ya da uluslar arası olan/olmayan silahlı çatışmalarda faal olarak kullanılmalarını savaş suçları kapsamında değerlendirmektedir. Ayrıca silahlı çatışmadaki tarafların her birine, uluslararası insancıl hukuk hükümlerine uyma yükümlülüğü getirilmekte, istemeyenin askerlik yapmama (vicdani ret) hakkının olması ve Uluslararası Ceza Divanı statüsünün kabul edilmesi öngörülmektedir. Türkiye protokol hükümlerini sadece tanıyıp, diplomatik ilişki kurduğu taraf devletlere karşı uygulayacağını ve Türk mevzuatına göre askerliğin zorunlu olduğunu beyan etmiştir, ama AB’nin müzakerelere başlayabilmemiz için anlaşmalardaki çekincelerimizi kaldırmamızı istediği unutulmaması gereken önemli bir husustur.
Çocuklarla ilgili bir başka düzenleme Kasım 2004’de Dernekler Kanununun değiştirilerek, onlara da dernek kurma ve üyelik hakkının verilmesidir. Önemli bir diğer nokta da kanunda öngörülen cezaların çocuk derneklerine yazılı ikaza rağmen tekrarı halinde uygulanacak olmasıdır. Terör örgütünün son dönemde tüm gösterilerde çocukları kullandığı hatırlandığında, bu düzenlemeleri çocuklar üzerinden bir “kalkışmanın” alt yapısı olarak düşünmek mümkündür.
AB’nin köye dönüş ve terörden etkilenenlerin zararlarının tazmin edilmesi talebi üzerine, Temmuz 2004’de çıkarılan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması hakkındaki kanunla “terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayanların, zararlarının karşılanması” kararlaştırılmıştır. Buna göre devlet, teröristlerin eylemlerinden zarar görenlere tazminat ödemekle kalmayacak, bu zararları terörle mücadele eden kamu görevlilerine rücu edebilecektir. Böylece teröristbaşının terörle mücadele edenlerin yargılanması talebi, dolaylı da olsa gündeme gelebilecektir. Bu düzenlemeyi, “bölgede devletin suç işlediğinin kabulü ve özür dileme” olarak yorumlayanlar da olabilecektir.
Eylül 2004’de de TCK değiştirilerek, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlara yer verilmiştir. Özellikle soykırım suçuyla ilgili düzenleme herkesi şaşırmıştır. Türkiye’nin soykırımla ne alakası olduğu sorulmuş, hatta bunun ileride Ermeni soykırımı iddiasının kabulüne zemin için konduğu ileri sürülmüştür. Yeni düzenlemede her iki suçun tarifi yapılmış ve bu suçları işlemek için örgüt kurmanın cezaları belirlenmiştir. Ayrıca sözkonusu suçlardan “tüzel kişilerin” de sorumlu tutulması ve zaman aşımının işlememesi öngörülmüştür.
BM soykırım sözleşmesini 1950’de çekincesiz onaylayan Türkiye’nin 44 yıl sonra, üstelik birçok AB ülkesi yapmadığı halde, soykırımı iç mevzuatına geçirmesi çok önemli bir husustur. Kaldı ki sözleşmeye göre soykırım, “bir insan grubunu imha niyeti” iken, bunu sübjektif bulan Türkiye, TCK’ya, “bir planın icrası suretiyle” ifadesini ekleyerek, sözleşmenin de ötesine geçmiştir. Ayrıca sözleşmede belirli gruplar sayıldığı halde TCK grupları, dolayısıyla suçun kapsamını da genişletmiştir. İşte TCK’daki bu düzenlemeler, özellikle de insanlığa karşı işlenen suçlar maddesinin, terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması ile ilgili kanunun sonuçlarıyla birlikte düşünülmesi gerekmektedir. Terörle mücadelenin “suç”, bir dönemin “suçlu” gösterilmek istendiği bir ortamda, bu düzenlemeler, içerik ve zamanlama bakımından gerçekten çok dikkat çekicidir.
Ozetle Türkiye AB/PKK planlarındaki, sondan bir önceki istasyona gelmek üzeredir. Bu istasyona gelindiğinde ise AB ile PKK’nın yollarının ayrılacağı görülmektedir. Çünkü AB’nin nihai hedefi Türkiye’yi bölerek küçültmek, PKK’nın ki ise Türkiye Cumhuriyeti Devletine ortak olmaktır. (2) Bütün bunların anlamı da, Türkiye’nin kendi eliyle aldatılarak silahsız-savaşsız parçalanmaya veya federasyona götürülmesidir.
Türkiye tüm bu oyunları bozarak siyasi egemenliği ile vatan ve millet bütünlüğünü koruyabilir mi? Şüphesiz evet. Yeter ki yöneticilerimiz kendi gizli gündem hayallerinden kurtulup, Türk Milletine ve devletine sahip çıkma basiretini gösterebilsinler.”
(2) Etnik federasyon PKK’nın kısa vadedeki hedefidir.