ABD'nin Türkiye'yi bölme planı!
ABD, Türkiye'ye karşı uzun vadeli bir strateji izlemektedir. Zaman zaman şiddeti ve tonu değişmekle birlikte ABD'nin Türkiye'ye karşı olan tutumunda uzun yıllardan beri hiçbir değişiklik olmamıştır. Türkiye'yi etnik/mezhep temelinde bölecek stratejileri ABD,büyük bir tutarlılıkla sürdürmüştür.
Türk yetkililerin zaman zaman federasyon, eyalet sözleri etmeleri dikkate alındığında, ABD'nin niyetleri konusunda ülkeyi yönetenlerin zır cahil olduğunu göstermektedir.
Büyük Türkiye Milliyetçiliği!
Sadi Koçaş'ın Atatürk'ten 12 Mart'a adlı kitabında şu satırlar yer alır: "Amerika, CIA'nın klasik mücadele yolları ile 1965'te AP'yi ve Sayın Demirel'i iktidara getirdiği zaman, karşılık olarak yeni Türk hükümetinden şöyle bir istekte bulunmuştur. 'Irak-İran ve Türkiye Kürtlerini federe bir Cumhuriyet haline getirelim. Bunu Türkiye'ye bağlayalım. Hem de büyük toprak kazanmış olursunuz'."
Sadi Koçaş'ın anlattığına bakılırsa Süleyman Demirel "konu üzerinde bir hayli durmuş, durmakla da kalmamış Genelkurmay tarafından verilen bir brifingde bu cazip (?) teklifi ortaya atmıştır. Gösterilen çok şiddetli reaksiyon üzerine gerçeği görmüş ve ancak ondan sonra bu teklifi reddedebilmiştir."
Nazmi Kal, konuyla ilgili olarak Sadi Koçaş'a; "Sayın Koçaş, bu satırları nasıl bu kadar kesin ifadelerle yazabildiniz. Demirel bu kitabı görmedi mi, tekzip etmedi mi. Doğru mu bu teklif ve Demirel'in bu teklif kabulü" diye soruyor.
Koçaş da bu soruya "Gördü tabii. Demirel benden 10 kitap istedi, yazdıklarım doğru idi, Nasıl tekzip edilebilirdi. 20 tane generali şahit gösterirdim" diye cevap vermiş.
Süleyman Demirel, ilk baskısı 1977'de çıkan kitaptaki sözleri 15 yıl sonra, 1992 yılında Nokta dergisindeki bir röportajında reddetmiştir. Bu iddiaların bir gerçek olduğunu uygulanan stratejiler destekliyor. Rahmetli Demirel'in reddi kamuoyuna yönelik olsa gerek.
"Bir koyup üç almak"
Nitekim Demirel'den sonra da bu politika aynen sürmüştür. Turgut Özal "bir koyup üç almak" derken de kastettiği buydu. Kendisinin Kürt olduğunu dillendirmesi ve ardından da "federasyonu tartışmalıyız" sözleri gelmişti. Bu politikaların rastlantı olmadığı ABD'nin bu malum politikasının ürünü olduğu açıktır. Özal döneminde yapılan Barzani ve Talabani görüşmeleri, ziyaretler, Barzani'ye kırmızı pasaport vermelerin amacı da buydu.
ABD'nin Türkiye'yi bölme amaçlı bu stratejisinin en vahim uygulaması AKP hükümeti döneminde "Çözüm Süreci" olarak devreye sokulmuştur. BOP'un eş başkanı da olan bir başbakan döneminde Oslo/İmralı/Dolmabahçe görüşmelerinin gerçekleşmesi bu sürecin aynen sürdürüldüğünü göstermektedir.
Televizyonlarda yapılan birçok programda çözüm süreci taraftarları "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" kavramını yargılayarak bunu küçük Türkiye milliyetçiliği olarak nitelendiriyorlardı. Türk kavramını kullanamayan bu çözümcüler kendilerinin büyük Türkiye milliyetçiliği -Türk milliyetçiliği değil- yapmakla övünüyorlardı. Çoğu Akil Adam kervanına katılan bu zevatın savundukları 1965 yılındaki ABD planıydı. Bu bağlamda çözüm sürecinin ABD/İngiliz tavsiye, yönlendirme ve tekliflerinin ürünü olduğunu söylemek mümkündür.
Akil yazar çizer takımı daha dün "Türkiye'nin Güneydoğusunu verirsek, batı millî gelirden daha çok pay alır. Millî gelirimiz artar. Neden İzmirli, Afyonlu; Diyarbakırlı, Mardinli için vergi versin" cümlelerini kurabilmişlerdir.
Bu görüşler birebir Amerika'nın Güneydoğu tezini ve arzusunu gerçekleştirmek amacıyla örtüşmektedir.
Suriye'deki gelişmeler Amerika'nın 1965 yılında planlayıp Süleyman Demirel'e uygulatmak istediği "Türkiye, İran ve Irak'ta yaşayan Kürtleri federe bir cumhuriyet altında toplamak" politikasının yan ürünüdür.
Türkiye ile ABD ilişkileri aslında hep aynı amaç ve minval üzere seyretmiştir. ABD'nin Türkiye'ye bakışı hep haince olmuştur.
Suriye olayları ABD'nin üstü kapalı bir biçimde yürüttüğü Türkiye düşmanlığının alenileşmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu büyük bir kazanımdır. Türkiye hesabını buna göre yapmalıdır.