ABD, açıklamalar ve politikalar
Her ülkenin, her toplumun, siyaset sahnesinde, çok sayıda, "soytarıları" olur. Bunu, boy, boy, cins, cins, kategorilere ayırdığımız, kendi siyaset sahnemizden dolayı, en iyi biz biliriz. Ne soytarılar çıktı bugüne kadar içimizden. Yıllarca, ses ve görüntüleri yayınlanmasına rağmen, ben söylemedim, ben öyle demedim, şöyle dedim, şu anlamda dedim diyenlere kadar, say, sayabildiğini.
Bunu, şunun için yazıyorum; Son günlerde, Amerikan başkanlık seçimleri için, Cumhuriyetçi partiden, aday, adayı olan, Donald Trump'un, son kelamlarını duydunuz. Başından beri, bu mafya bozuntusunu, kale almadım. Hoş, Türk kamuoyu da pek önemsemiş görünmedi.
Nasıl servet sahibi olduğu, ABD'de bilindiği için de, Amerikan kamuoyu tarafından da ciddiye alınmaz. Ama kolay para kazanmanın popüler olduğu bizde, biliyorum, bu tür kişiler akıllı sayılır. Her başkanlık seçimi öncesi, Cumhuriyetçiler, bunu çıkarır ve milletin gazını alırlar. Ortaya akıllarından geçirdikleri, ama söylemeye cesaret edemedikleri bir söylem atar, ardından kamuoyunun tepkisine göre, bu söylemi slogan olarak kampanya sırasında kullanır veya silinir.
Geçenler de, Trump, İŞİD saldırıları ardından, Müslümanlara yönelik, dikkat çekici bazı sözler sarf etti. Her ne kadar, batıda bu laflara "herkes eşit, dinlere düşman değiliz" gibi beylik açıklamalar yapılsa da, bir süredir, batının bilinçaltındaki inancı bu. Çok sayıda Amerikalının, inkâr etmekle birlikte böyle düşündüğünden eminim. Ben, Türkiye'de katıldığım TV programlarında ve bu köşedeki yazılarımda, Türkiye'deki İslamcı açıklama ve gösterilerin, yurt dışındaki ırkdaşlara, zarar verdiğini söylemiştim.
Hatta hatırlarsanız, bir adım öne çıkarak, Türk gençleri arasında, moda olan, kirli sakallı gençlerimizin, batı giriş kapıları ve Amerikan gümrüklerinde, İŞİD militanı muamelesi göreceğini yazmıştım. Ne yazık ki haklı çıktım. Türk ulusunun, duymak istemediklerine, kulaklarını tıkamasında, üstüne yok. Geçenlerde, Amerikan Kongresi bir ek tasarı geçirerek, anlaşmalar gereği, ABD'ye vizesiz girebilen ülkelerden gelen kişilerin, Irak, Suriye ve İran'ı ziyaret etmeleri durumunda bunlarda, Amerika tarafından, vize aranması gerektiği kararlaştırdı.
Biliyorsunuz, Beyaz Saray dilekçe hattında da, Türkiye'nin, teröre destek veren ülkeler listesine alınması için, imza toplanıyor. Şimdilik fazla sayı yok, ama Washington'daki Türkiye düşmanı lobileri düşününce, istenen sayıya kolay ulaşabileceklerine inanıyorum. Aynı hatta bir de Ermeniler soykırımı için imza topluyor. Bu arada hani Erdoğan Washington'daki camiyi açacaktı, ne oldu? Obama ile caminin kurdelesini kesecekti, çıt çıkmıyor.
Bakın, batı dünyasında birçok yerlerde, camiler kontrol altına alınıyor ve hatta Fransa'da, bazıları kapatılıyor. Batının yıllarca laik, Atatürkçü uygulamaları, başını örtenleri yasaklıyor diye eleştirenler, şimdi kendi topraklarında, bunu yasaklıyor, para cezası veriyor. Aynı, daha önce özelleştirin diye, bizlere, bankaları sattıranların, kendi özel bankalarını devletleştirmesi gibi. Düzenimizi, ellerin ağzına bakarak düzenlersen, burnun pislikten kurtulmaz. Seni düşürdükleri kötü duruma düştüğünüz içinde, kalkıp sizi eleştirecekler.
İşte son örnek, ABD Savuma Bakanı Ash Carter'ın, kalkıp da ABD Senatosu Silahlı Hizmetler komisyonunda, Türkiye'yi suçlaması. Amerikalı bu politikacı, ne zaman ağzını açsa, Türkiye'yi suçluyor zaten. Bu kez de, daha önce yaptığı gibi, Türkiye'nin sınırlarını kontrol edemediğini ve İŞİD'e katılımlardan sorumlu olduğunu söyledi. Daha önce de, Amerikalı siyasetçiler ve gazeteciler, İŞİD petrolünü Türkiye'nin sattığını yazıp yayınlamışlar. Amerikan televizyonlarında, konu, ne Türkiye, ne de İŞİD. Yaklaşan Noel ve yılbaşı için, hiç bitmeyen, ucuzluk ilanları ve diyet programları.
Gerçekte, Rusya ile gerginliği hafife almak, sorunu çözmenin anahtarı değil. Anahtar bizim, serseri mayın gibi yalpalayarak seyreden dış politikamızda gizli. Kimse, yarın ne yapacağını bilmiyor. Bize ne söylerlerse, onu yapacağız nasıl olsa.