54 yıl ötelerden gelen dost ve kitapları...
Prof. Dr. Akın Yıldız... Şimdilerde emekli bir hekim... Erzurum Lisesi'nde aynı sınıfta okumuştuk bir yıl. Yıl mı? 1964... Yani 54 yıl önce. Akın, hareketli, zekice espriler yapan, dik başlı bir arkadaştı. Bir de türküsü vardı: "Çimene bak çimene yeşil halıya benzer" diye başlayıp "Ceylan ceylan ceylan" diye uzayıp giden... Hem de ne uzama, biz de katılırdık, dakikalarca, diyesin, ceylanlar suya inene dek...
Sonra Akın Tıp Fakültesi'ni kazandı, önce Ankara Hacettepe, sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi, aynı üniversitede okuyorduk ama araya sağ-sol girdi, koptuk.
Ve yıllar sonra bulduk birbirimizi sosyal medyada. Meğer sevgili Akın'ın saygıdeğer eşi Yeniçağ okuruymuş, benim yazılarımı da beğenerek okuyormuş. "Ya sen?" dedim, o Sözcü okuyormuş.
Ne zaman dedim, ne zaman konuştuk bunları? Yakın bir zamanda. İzmit'e geldi Akın, Ankara'dan, üç tane de kitabını getirdi. Oturduk konuştuk, yad ettik eski günleri, ben de kitaplarımı verdim imzalayarak.
Eveeet sözü kitaba getirdik nihayet artık sevgili Akın'ın kitaplarından söz etmeye başlayabiliriz. Kitapların adları şöyle: "Tıp Doktorunun Gördükleri", "Efkârlı Doktor" ve "Türk'üz Türkü Çığırırız".
Son ikisini okudum, onlardan söz edeceğim, diğerini sonraya bırakacağım, üçünü bir yazıya tıkıştırmak istemiyorum.
Meslek izlenimlerini, yöre ve aile birikimlerini bu kitaplara aktarmış Akın Yıldız. Bu aktarımların tamamı ilgi çekici, çoğunu okurken kahkahaları koyuveriyorsunuz. Ve hepsi ders dolu, ülke gerçekleri çarpıcı biçimde gerçek olaylara dayanılarak anlatılmakta.
Bu iki kitaptan yerim yettiğince alıntıları size sunmak istiyorum, en iyi fikir verme ve tanıtma yolu budur bence:
Eskilerden bir öğretmen, hem aydın, hem dindar, hem de Türkçü... Bir Cuma namazı öncesi vaaz dinliyor camide, vaiz diyor ki "Attila, Mete, Cengiz gibi kâfir adları çocuklara konulursa, piç sayılır bu çocuklar." Öğretmenin bir çocuğunun adı Attila'dır. Hemen kalkar yerinden, vaizi kürsüden indirir ve kolları yoruluncaya kadar döver.
Kaldı mı böyle öğretmen şimdilerde, deyin hele?..
Doçentlik sınavına giriyor Akın kardeşim. Tezi 5-0 reddediliyor. Oysa iyi hazırlanmış, özgün bir tezdir. Üzüntüyle çıkıyor dışarı, jüri üyelerinden birisi gelip Üniversitelerarası Kurul'a şikâyet etmesini söylüyor, şaşırıyor Akın, "Siz de ret oyu vermediniz mi?" diyor. Öyle ama mecbur olmuş... İtiraz edecek ya, jüri üyelerinin önceden hazırladıkları raporu edinmesi gerek, ediniyor ve görüyor ki üyelerden 4'ü tezini öve öve bitirememişler. Birkaç gün sonra Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak eşini muayeneye getiriyor Akın'a. Burçak, Akın'ın Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen babasının öğrencisi, eski DP Milletvekili ve eski Millî Eğitim Bakanı. Doçentlik sınavını soruyor, o da anlatıyor durumu. Burçak hemen Üniversitelerarası Kurul üyesi kırk yıllık bir arkadaşını arıyor "Lütfen bu terbiyesizliği teşhir ediniz" diyor. Ediyorlar, o jüri yeniden toplanıyor ve bu kez 5-0 Akın lehine kararı veriyor.
Bugün de çok fazla değişen bir şey yok Üniversite cephesinde ne yazık ki...
Yerim kalmadı, "Türk'üz Türkü Çığırırız" kitabının 53. sayfasında bir cerrahın aşkı var, daha önceden Akın'ın bu kitabı elime geçmiş olsa idi "Aşk'a Zum" adlı kitabıma mutlaka alırdım. Müthiş bir aşk öyküsü...