Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

3 general olayındaki gerçekler

Geçen hafta içinde iki general ve bir amiral’in Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne (AYİM), açığa alınmaları ile ilgili işlemlerin iptali ve yürütmenin durdurulması için yaptıkları başvurudan, yürütmenin durdurulması hususu, mahkemece reddedilmiştir.
Bu karar, askeri mahkemelerin bağımsızlığı, etki, telkin ve yönlendirmeler ile hareket etmediği, hukukun gereklerini yerine getirdikleri hususuna iyi bir örnek teşkil ettiği gibi, bu konuda kamuoyunu yanıltmaya ve yönlendirmeye çalışanların doğru bir yaklaşım içinde olmadıklarını da ortaya koymuştur. Ancak halen işlemlerin iptali konusundaki çalışmaların devam ettiğini göz önünde tutmakta da fayda vardır.
Konu esas itibariyle Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) terfisi çoğunlukla kararlaştırılan bu üç generalin Balyoz adı ile adlandırılan davada sanık oldukları gerekçesi ile masumiyet karineleri de dikkate alınmaksızın, terfi onayının yapılmamasından ve bu konudaki müracaatlarının da haklı bulunmasından kaynaklanmıştır. Hatta bu generallerin terfi için yeterli olmadıkları, diğer generaller arasında daha yeterli kişilerin bulunduğu da yönetim tarafından ileri sürülmüştür. Israr edilmesi halinde yasa çıkarılabileceği de ifade edilmiştir. Bu anlayış tarzı, yürütmenin yasamayı kullanarak yargıyı etkilemesi durumunu çağrıştırır ki, bu da parlamenter sistemin yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı prensibi ile ters düşmektedir.
YAŞ üyeleri içindeki asker kişilerin, terfisi görüşülen generalleri sivil üyelerden çok daha iyi tanıdıkları, hatta bir kısmı ile beraber çalıştıkları veya çalışmalarına şahit oldukları, kriterleri daha uygun değerlendirme tecrübesine sahip oldukları bir gerçektir. Sivil üyeler bazı adayların terfilerini istemeyebilirler. O zaman oylarını ona göre kullanırlar, hatta disiplinsizlik nedeniyle YAŞ kararı ile TSK’dan ilişik kesilmesindeki uygulamalarda olduğu gibi muhalefet şerhi de koyabilirler. Ancak bunun, diğer yetkiler kullanarak, bir engelleme ve gerginlik malzemesi olarak kullanılmasının doğru bir yaklaşım olmadığının dikkate alınmasında fayda görülmektedir.
Burada önemli olan konu, inatlaşmak suretiyle güç ve yetki konusunda üstünlük sağlama düşüncesinin değil, TSK’daki terfi ve tayinler konusuna siyasi müdahalelerin yapılması düşüncesindeki yanlışlığın anlaşılmasıdır. Özellikle alt kademelerde yapılabilecek siyasi müdahaleler, TSK’daki disiplin ve görev anlayışının ve TSK’nın yapısının bozulmasına sebep olabilir. İsteyerek veya istemeyerek, bazı siyasilerin TSK içinden kendi düşüncelerine yakın kişilerle irtibat kurmasına ve onları tercih etmesine, bazı TSK mensuplarının da ikbal düşüncesi ile aynı şekilde bazı siyasetçilerle yakınlaşma teşebbüsünde bulunmasına yol açabilir. İşte önemli ve tehlikeli olan husus budur. Mutlaka kaçınılması gerekir.
Diğer taraftan YAŞ’ın yapısının değiştirilerek, asker ve sivil üye sayısının eşitlenmesi ve kararların tavsiye mahiyetinde olması için bir kanun tasarısı taslağı hazırlanmakta olduğuna ilişkin medyada haberler de çıkmıştır. Bu durum yukarıda ifade edilmeye çalışılan yanlışlığı daha da derinleştirebilecektir. TSK’nın sivil otoritenin emrinde ve kontrolünde olması ile TSK’yı doğrudan sivil otoritenin yönetmesi hususlarının birbirine karıştırılmaması gerekmektedir.
TSK’nın hukuka ve demokrasiye bağlı olduğunu beyan ettiğini ve davranış biçimi ile de bunu sergilediğini görmekteyiz. Aksi iddialar ortaya atarak TSK’yı etkisizleştirmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışmanın, ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayacağı ve kimseye fayda getirmeyeceği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle yaratılmaya çalışılan sivil-asker gerginliğinin mutlaka sona erdirilmesinin, siyasi rant sağlama amacıyla askeri yıpratma yanlışından biran önce dönülmesinin, olayların aklıselim içinde mantık süzgecinden geçirilerek bir kere daha gözden geçirilmesinin gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
Yaşanan olayların demokratikleşme ve normalleşme ile bir ilgisi yoktur. Bu nedenle yaşanmakta olan yanlıştan dönmek, tam aksine, ülkedeki kutuplaşmaları ve gerginlikleri sona erdirerek daha sağlıklı, huzur dolu ve demokratik bir ortama kavuşmamıza imkân yaratacaktır. Buna ülkemizin ve milletimizin şiddetle ihtiyacı vardır.

Yazarın Diğer Yazıları