2 trafik kazası ve 2 acı sonuç
İstanbul'da motokurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mohamud’un oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud elini kolunu sallayarak Dubai’ye kaçtı.
Önce şu hatırlatmayı yapayım.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin subayları, Somali ordusuna 2016’dan bu yana eğitim veriyor.
Somali Cumhurbaşkanı Türkiye’ye karşı minnet borçlu iken oğlunun kaçmasına onay verdi.
Türkiye’de büyük tepki doğmasına rağmen oğlunu Türkiye’ye geriye göndererek yargılanmasını sağlamıyor.
Tam bir utanmazlık, vicdansızlık ve umursamazlık örneği.
Cumhurbaşkanı olmak, Müslüman olmak önemli değil, insan olmak önemlidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Somalili mevkidaşına neden bir telefon açarak kaçan Mohamud’un Türkiye’ye iadesini sağlamıyor?
Şimdi şu hatırlatmayı da yapayım:
25 yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu 18 yaşındaki Ahmet Burak Erdoğan, Mayıs 1998’de 34 ABR 93 plakalı aracı ile Türk Sanat Müziği sanatçısı Sevim Tanürek’e çarparak ölümüne neden oldu.
17 Haziran 2001’de Hürriyet gazetesinde eşi Ahmet Tanürek’in şu demeci yer aldı:
“Tayyip’in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor.
Yakalandığında polislere Tayyip’in oğlu olduğunu söylüyor.
Zaten o andan itibaren her şey değişti. Karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. Polislere bunu hatırlattığımızda ‘Siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz’ dediler.
Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı.
35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler.
Mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. Babası tarafından yurtdışına gönderilmişti!
Ama Tayyip’in adamları hep oradaydı. Karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık.
Hâkime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘Ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz’ diye azar işittik.
Sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı, kafasına fırlatırdım. Olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu.
Buna bir yakınımız dahildir. Sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. Fakat işin rengi değişmişti. Başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık.
Şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler.
Onlardan da şikâyetçi olmadık! Kapımızda her gün belediye araçları durur, Tayyip’in adamları önümüze çıkardı. Tanıklara olduğu gibi, bize de uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı’ geldi.
Tayyip belediye başkanıydı. O zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev’ vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. Biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik…
Çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. Onlar çok güçlüydü. Sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8’de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. Bu da paraya çevrildi. 1998 yılının parasıyla toplam 540 bin lira ceza ödediler. Bugünün parasıyla yaklaşık 2 milyon eder.”
Cumhurbaşkanının oğlu ve belediye başkanının oğlu…
Şimdi söz sizde…