10 yılda 344 milyar dolar cari açık

Cari açıkta bıçak kemiğe dayandı. 2012 yılında büyüme yüzde 2.5 oluyor. Fert başına büyüme yüzde 1 düzeyinde kalıyor. Yine de Türkiye 50 milyar dolar cari açık veriyor.
Yüksek enflasyon dönemlerinde, bütçe açıkları sorun idi. Şimdi dış açıklar daha büyük sorun oldu. Bütçe açıkları ve enflasyon milli gelir içinde haksız transferlere neden oldu. Cari açık ile de maalesef soyuluyoruz.
Aklı başında Bakanlar bile, bu işten endişe duymaya başladı. Buna karşılık Merkez Bankası Başkanı hala cari açık için yüzde 5 hedef diyor. Yüzde 5 hedef demek, 45 milyar dolar cari açık demektir. En büyük istikrar sorunu da budur. Çünkü Türkiye hep kaybedenler kısmındadır.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “TL çok değerlidir. Efektif kur endeksi 120’nin üstüne çıktı (Yani TL, dolar ve diğer dövizler karşısında yüzde 20 değer kazandı) ABD, Çin, Japonya ve Euro bölgesi paralarının değerlenmesini engellerken, biz tersini yapıyor, TL’nin değerlenmesini sağlıyoruz. İhracat için önemli bir tehlikedir” diyor... Buna karşılık Merkez Bankası yayınladığı kitapçıkta, bağımsızlığın neden şart olduğu gibi konuları işlenirken, Merkez Bankalarının neden hükümetten bağımsız olduğunu da açıklıyor.
Merkez Bankasına sormak gerekir. Yani bağımsızlık uğruna ülkenin kan kaybetmesine seyirci mi kalmak gerekir? Kaldı ki, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı tartışılmıyor... Uygulamakta olduğu politikaların yanlış ve eksik olduğu tartışılıyor.
Yasalar uygun değil diye TL’nin değerli para olmasına yol vermek mi gerekir? Bu nedenle 2003 yılından bu yana geçen 10 yılda, Türkiye 344 milyar dolar cari açık verdi.
Öncelikli sorun bu cari açığı nasıl çözeriz sorunudur? Tartışılmakta olan yöntem, büyüme oranının düşürülmesidir. Mamafih 2012 yılında büyüme oranı yüzde 2.5 ve fakat cari açık yine çok yüksek oldu. Bu demektir ki, büyüme oranını düşürmek cari açığı tek başına düşürmeye yetmiyor.
Aslında, büyüme cari açığı etkiler. Ancak çok açıktır ki, düşük kur (değerli milli para ) da ithalatın artmasına ve ihracatta rekabet gücünün azalmasına neden olur. Bunun içindir ki, her ikisini de birlikte değerlendirmek gerekir. Ne var ki, öncelik milli paranın aşırı değerli olmasını önlemektir.
Sanayi yüzde 70 oranında ithal ara malı kullanıyor. Eğer TL değerli olmaya devam ederse, büyüme dışa bağımlı olmaya devam eder. Büyümeyi frenlemek için, talep eksikliğinde, kapasite kullanım oranı ve sanayi üretim endeksi düşer. Ancak bu durum ekonomide verimliliğin düşmesine ve maliyetlerin artmasına neden olur. Bugün enflasyonun kronik yapı kazanmasının bir nedeni de budur.
Merkez Bankası 2003 yılı ve TÜFE bazlı, Ocak ayı reel kur endeksi 120.76’dir. Bu demektir ki, bugün 1.77 TL olan doların, gerçekte 2.13 TL olması gerekir. İhracat açısından bugün bir dolarlık mal ihraç eden ihracatçının eline 1.77 lira geçiyor. Eğer gerçekçi kur olsaydı, eline 2.13 kuruş geçecekti. İhracat cazip olacaktı. Buna karşılık da ithalat aynı oranda daha pahalı olacaktı. İthalat pahalı olunca bu defa ara malını içerde üretmek daha cazip olacaktı.
Ne var ki, içeride hemen üretime geçemezsiniz. Birkaç yıllık geçiş dönemi gerekir. Yapılması gereken, kur politikasını değiştirmek ve birkaç yıllık geçiş süresi içinde, ithal ettiğimiz ara malı ve hammaddeyi içerde üretmektir. Elbetteki ara malı ve hammaddenin tamamını içerde üretmek mümkün değildir... Ancak ithal girdi oranını yarı yarıya azaltmak mümkündür.

Yazarın Diğer Yazıları