​​​​​​​Zengin ülkenin fakir halkı olduk

İstanbul Üniversitesi'nde yemek ücretlerinin artmasına tepki olarak yaşanan intihar olayı, özellikle gençler arasında yoksulluk sorununun sanılandan daha korkunç boyutlarda olduğunu gösterdi.

TÜİK'in ve OECD'nin verilerine göre, 18-24 yaşlar arasındaki gençlerin yaklaşık üçte biri eğitimde ve işte olmayan gençlerdir. Gençler arasında işsizlik oranı Türkiye de ortalama işsizlik oranından her zaman iki katı daha yüksek olmuştur.

Bunun bir nedeni Türkiye'nin bu güne kadar yalnızca GSYH' da büyümeye odaklanması ve kalkınma programının olmamasıdır. Kalkınma, büyümeyi de içine alan, gelir dağılımında düzelme, eğitim ve sağlık şartlarında iyileşme, kültür düzeyinin artması gibi sosyal iyileşmeleri de kapsar.

İkinci nedeni, büyüme politikasındaki yanlış önceliklerdir. 1960 sonrasından, Türkiye'nin dışa açılma yılları olan 1980 yılına kadar sanayileşme ön planda yer aldı. İmalat sanayiinde yatırım yapıldı. Sonrasında da daha düşük hızda da olsa, sanayi yatırımları yapıldı. 2001 krizinden sonra finansal yatırımlar ve gayrimenkul rantları ön plana çıktı. Sanayi yatırımları adeta durdu. 2012 yılına kadar birçok sanayici de finansal yatırımlara, spekülatif piyasalara yöneldi. Yeni yatırım olmayınca işe başlayacak gençlerde işsizlik oranı daha yüksek oldu.

Küreselleşme süreci spekülatif sermayeyi öne çıkardı. Spekülatif sermaye serabına aldanan Türkiye de bu nedenle en fazla kan kaybeden ülke oldu.

Son yıllarda küreselleşme trendi, arkasında yoksul sayısını artırarak son buluyor. Bu sıradaKüresel rekabeti iyi kullanan ülkeler cari fazla verdi. Cari fazla kaynak girişi ve zenginleşme demektir. Bizim gibi spekülatif sermayeye aldanan ülkeler ise rekabette kaybetti, cari açık verdi, dış borçları için reel faiz ödedi. Cari açık kaynak kaybı ve yoksullaşma demektir. Bu günkü yoksulluğumuzun bir nedeni de budur.

Küreselleşmeden zenginleşenler de olduğuna göre; ülkeler arası zenginlik farkının açılması, aynı ülke içinde gelir dağılımının bozulması ve yoksul sayısının artmasının günahı küreselleşme değil, uygulanan yanlış politikalardır. Sorun ekonomi yönetimlerindedir.

Birleşmiş Milletler verilerine göre; dünya nüfusunun 2100 yılında 11.2 milyar olması bekleniyor. 2100 yılında bölgeler nüfusu en fazla artan bölge yüzde 256 artışla Afrika olarak tahmin ediliyor. Asya'da yüzde 6, Latin Amerika'da yüzde 10, Okyanusya'da yüzde 75 artacağı ve Avrupa'da ise bugünkünden yüzde 10 ve daha düşük olacağı tahmin ediliyor.

"Küresel İnsani Yardım Raporu 2018" verileri, dünyada 2 milyar kişi yoksulluk içinde, 753 milyon kişi de aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Aynı rapora göre dünya genelinde 134 ülkedeki 201 milyondan fazla insanın uluslararası insani yardıma muhtaç olduğu tahmin ediliyor. 3,5 milyon Suriyeliyi misafir etmesi nedeniyle bu ülkeler arasında Türkiye'de bulunuyor.

Dünyada her zaman fakir ülkelerden zengin ülkelere doğru nüfus göçü olmuştur. Dünya sürekli mülteci sorunu yaşamaktadır. Türkiye hem cari açık verdi, hem de şimdi 4 milyonu geçen Suriyeli için Cumhurbaşkanının açıklamasına göre 40 milyar dolar, 238 milyar TL para harcadı. Bu para Türkiye'nin bir yıllık Bütçesinin dörtte biri kadardır. Üstelik Avrupa veya Birleşmiş milletler desteği bu harcamanın yanında devede kulak kaldı.

Acı gerçek Suriyelilere gelince vicdan yapmamız ve fakat intihar eden gençlerimize gelince bu vicdandan yoksun olmamızdır.

Bundan sonra yoksulluğun daha da artmasını önlemek için büyüme değil kalkınma planlaması yapmamız gerekir.

Yeni bir sanayileşme stratejisi oluşturmak zorundayız. Konut sektörünü , sosyal konutlar dışında tamamıyla piyasaya bırakmalıyız. Özel yatırımları özendirmek için, Bütçeden kamu altyapı yatırımlarına ayrılan payı, yüzde 6,7'den yüzde 20'ye çıkarılmalıyız. Suriyelileri geri göndermenin yolunu bulmalıyız. En önemlisi de hukuki ve demokratik altyapıyı yeniden kurmalıyız.

Yazarın Diğer Yazıları